banner94

YABANABAT DESTANI

 

Yusuf AKGÜL

 

 

/...  Serdar AKBAŞ’a ithaf ediyorum…/

 

 

 

 

I-

 

Şol atlılar, kopup Tanrı Dağı’ndan

Buyruk üzre bu diyara varmışlar.

Destanlar yaratıp destan çağından

Yabanabat damgasını vurmuşlar…                  

           

Taşlıca’da “Taş Oluk”tan ayranı

İçenlerin torunları burada...

Miras koyup “Anadolu” adını,

Göçenlerin torunları burada...

 

Nesiller boyunca anlatılır hep,

Dillerde öyküdür “Kırmızı Ebe.”

Başın dikliğine ak buğday sebep,

Boz-kızıl toprak ki bolluğa gebe.

 

Oğlu “Oruç Gazi” yatar bu yerde,

Yatırı herkesin merağı olmuş…

 “Semerkantlı Ali çâre her derde

Çamlıdere, yurdu - durağı olmuş...           

 

Kınık boyu: Büyüklüğün timsâli,

Atını Bizans’a süren ilk beylik…

“Turasan Şah”, alperenler emsâli,

Ve “Ahiler” gönül eri ilk beylik…                    

 

Zindan Dağlarından Çubuk’u gören

Timur’un, “Aksak”ta sanki gözü var.

Yağlıca, Hacılar, Çukurca, Ören…

Bu köylerde “Yıldırım”ın sözü var!

 

Durmuş, Dursun, Duran, Durali, Durdu

Yüz yıllardan yüz yıllara ulaşır;

Adakla, dilekle konmuş adlar bu

“Durali Dede”nin mührünü taşır!

 

Şu köprü Selçuklu, şu han Osmanlı

Şu  “Gavur evi”nde payın var senin.

Burda tarih, kültür diri ve canlı

Şu gökte parlayan ayın var senin…                    

 

Millet evladının kavgası çetin

Ki,  mert yüreklerde dirlik vaktidir.

Bağrından fışkırıp mazlum milletin

Polatlı önünde erlik vaktidir.

 

Semalarda bin yılların çelengi,

Dalga dalga ay yıldızlı bayrağım.

Bayındır olmanın kutlu bir cengi

Başlar Ankara’da aydınlık çağım..

 

Mustafa Kemal de gelip gitmişti,

Otuzlu yıllarda bir Temmuz günü;

Bu topraktan nefes alıp gitmişti

Hatırlar dururuz her Temmuz günü…

           

Bir çamın dibinde bağdaş kurmuş O,

Atatürk’ün Soğuksu’da dizi var.

“Mutlusunuz!” diye müjde vermiş O,

“Bu cennet yurt köşesinde!” izi var.

 

 

II-

 

Önce “Çorba”, “Yabanabat” ardından,

“Kızılcamam” uymuş halkın sesine.

Hiç farkı kalmamış ata yurdundan

Türkçe adlar konmuş her köşesine…

 

Bu diyar ki: Her bir yanını saran

İsimli isimsiz erler otağı…

Dağlar arasında, dağ gibi duran

Hep kara yazgılı insan yatağı…

 

Bu diyar ki: Seğmenlerin harmanı,

Toprağa diz vuran mertler yurdudur.

Gözüm nuru, dizlerimin dermanı

Gözbebeğim bu yurt,  yurtlar yurdudur…                   

           

Bu topraklar ülkemin bir parçası,

Bizlere emanet etti şehitler.

Kaynar içimizde sevinci, yası

Sonsuza dek yaşatacak yiğitler…     

          

Gönül verdik,  kelle sunduk, can! dedik

Kazan’dan Çerkeş’e çizgimiz durur.

Oğlum dedik, gaçcim dedik, lan dedik

Çubuk’tan Güdül’e ezgimiz durur.                

 

Soğuksu deresi, Güvem deresi

Ve Berçin deresi çay olur gider.

Mert toprak kokusu, sert çamın sesi

Uzak yâd ellerde zây olur gider.

 

Kirmir Çayı kir koymayıp yıkarken,

Sulak tarlalarda çeltik büyürdü.

Akyer, Eylekkaya barajı varken

Kurtboğazı, Ankara’yı doyurdu…

 

Büyükhamam, Küçükhamam, Seyhamam

Balık gibi yüzdüğümüz yerlerdi…

Acısu’m, Soğuksu’m, Derbend’im, Ada’m

Esrük kafa gezdiğimiz yerlerdi!

 

Gel seyre çıkalım Kargasekmez’e,

Azap Dersi’ne, Aluç Dağı’na.

Gözlemeyi bandıralım pekmeze,

Ya da bazlamayı kömüş yağına…

 

Yaşamak istersen bir lezzet çağı

Gel, sofra başında bağdaş kuralım.

Hazırla has unu, şekeri, yağı

Çörek yapmak için hamur karalım…                  

 

Yazın; Çamkoru’da aynalı sazan,

Kara Göl’de kuzu-piyram yiyelim.

Köçekler oynasın düğünde, bazan

Sinsin meydanında hey hey! diyelim..

 

Sanki inat edip “Kozlu Dere”ye,

“Cevcük Deresi”nde ceviz kalmamış.

O “Dede”, o türbe gitmiş nereye?

“Dede’nin Doruk”ta bir iz kalmamış…

 

Yaylalar! Yaylalar! Bizim yaylalar!

Hıdırlar, Kasımlar, Süleler bizim..

Yalamuk yediğim gözüm yaylalar!

Kuzu çevirdiğim gölgeler bizim…

 

Gök çimende kuzuları yayılan,

Koşturan tayımız, tazımız vardı.

Karşı köyden yanık sesi duyulan

Tarlaların yası, dağlar kadardı.

 

Eğri çamın boz meşenin dibinde,

Yatıp uykulara kendimden geçsem.

Gölgeleri gür düşenin dibinde,

Kapaklı’da çömçe çömçe su içsem…

 

Pazarında, çorağında, toyunda

Köyün odasında ocak yakardık.

Gelenek icabı Oruç ayında

Otuz gün sırayla konak çekerdik…

 

Meşeler sararmış “Aluç Dağı”nda,

Kartalların yorgunluğu nedendir?

“Dilek Tepesi”nin, gençlik çağında

Sevenlere dargınlığı nedendir?

 

 

III-

 

Dinlenmeye pek uzağa gitmeyin

Gezin tozun şu Soğuksu Parkı’nda.

Sakın uğramayı ihmal etmeyin,

“Aşıklar Yolu” var hemen altında…

 

Minaresi, ihtişamı, avlusu

Orta yerde “Aşşa Cami”salınır.

Ruhları yıkayan bir abdestlik su

Göğe uçar gibi özgür olunur…                  

 

Peştemalı, takunyayı alıp da

Çökelim birlikte kurna başına.

Uzanalım kubbesine dalıp da

“Yokarı Hamam”ın göbek taşına.

 

Bir zaman asmadan üzümler salan

Üzemlere doğru evler sarılmış.

Ve dere boyunca söğütler olan     

“Ada”nın yerine ‘Pazar’ kurulmuş…

 

Asırlara damgasını vuruyor

Bir emanet gibi “Şeyhler Hamamı.”         

Mahzun mahzun kimliğini soruyor,

Bir tarihi yaşatıyor tamamı…

 

Gündüz hayaldesin kendini versen

Gece, ışık cümbüşüdür her yeri.

Şöyle boydan boya görmek dilersen

“Kadirbey”den seyret sen bu şehiri…     

            

Eğer hava soğuk ve ayaz ise,

Ki Gerede kadar ırağımızdır;        

Fakat mevsim bahar, yahut yaz ise

Soğuksu yolları durağımızdır…                                  

 

Ya bir ığrıp, ya da bir serpme ser ki

Ne balık tutardık Derbent çayında.

Canımız yüzmeyi öyle ister ki

Suya mı atlanır Nisan ayında!...              

 

 

IV-

 

Bu toprak tertemiz, bu toprak soylu

Bu dağlar, ovalar kutlu hemşehrim!

Yörük, Türkmen, Çıtak ki Oğuz boylu

Adı bile güzel mutlu hemşehrim…

 

Peynir ekmek, soğan ekmek yiyerek

Şu derede ben sürümü suladım.

Yarınlara umut olsun diyerek

Şu dağlarda dileğimi beledim…

 

Kızık, Eymir, İğdir… nereye gitmiş?

Nerede Dodurga, nerede Kınık?

Bir sınır var yüreğime kök tutmuş

Ebemin ninnisi yanık mı yanık…

 

Bir sevdadır “Sabah Oldu” türküsü

Türk’e özgü bir nefestir coşarsın.

Yanıkçadır, ezikçedir öyküsü

Bir gelinin dünyasını  yaşarsın..

 

Kısraklar çeriye yoldaş olurken

Bir zaman orada sinsin olurdu.

Denirdi o zaman, bu kutlu yerken:

Yabanabat, Çıtak yurdu, Türk yurdu…

 

Türklük hamuruyla İslam mayası

Birbirini bir teknede bulunca;

Allanır güllenir Gelin Kayası

“Meşeler göverir, Sabah olunca.”

 

 

V-

 

Şimdi o yılların ürkek hayali

Kat kat büyür gözlerimde çığ gibi.

Ruhuma yön veren o müthiş hali,

Destanlar çağından kopmuş çağ gibi.

 

Be hey şehir! Benim suçum neyidi?

Önce kovdun, sonra attın damlara…

Yaş altmışa döndü, hicran büyüdü           

Beni mahkum ettin son akşamlara…         

 

Otuz altı  yıldır başka şehirde,

Otuz altı  asır geçti adeta…

Senden ayrıyım ya, kimim ve nerde?

Anka kuşu elden kaçtı adeta…

 

O eski günlere dönemesem de      

Yeni dostlar ile iyi ya aram…

Soğan ekmek, yavan ekmek yesem de

Ne beynimde zincir, karnımda haram!

 

Kızılcahamam’ı bana yurt yapan

Benim kültürümdür, benim mayamdır.

Çokluğun tekliğe dönüştüğü an

“Sarı Çiçek”, “Sarı Kız”a boyamdır…                    

 

Ne zaman duyarsam o yanık sesi,

Hatırlarım Oğuz’un bir boyunu;

Yüreğimin ayrılmaz bir köşesi,

Yaşatır dururum “Çıtak” soyunu….

 

Yazık sana, eyvah sana, vah sana!

Can Yusuf!  Hasretten başka neyin var?

Bir ülkü beslerdin  “Turan”dan yana

Onu da yâd aldı,  kaldın yadigar…


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Abdullah AKCA 2012-07-20 16:28:12

Tarihi çok severim beğeniyle okudum çok güzel olmuş.Yüreğinize sağlık,Ömrünüze bereketler diliyorum.Devamını bekliyorum.

banner83

banner26