21 Mart günü; asırlardan beri Türk toplulukları arasında bir mevsim başlangıcı, bir dönüm noktası olarak kabul edilip gelmiştir. Bir görüşe göre de, baharın kendini göstermeye başladığı, Türklerin Ergenekon’dan çıkışgünleridir.
12 hayvanlı Eski Türk Takvimi, 21 Mart günü başlıyordu. Yıl, 2’ye bölünüyor; 21 Mart’ta “Yaz”a, 23 Eylül’de de “Güz”e giriliyordu.
Edouard Chavannes, “Le Cycle turc des Douze Animaux” adlı araştırmasında, Asya’da kullanılan 12 Hayvanlı takvimin Türklere ait bir takvim sistemi olduğunu ve Çinlilerin bu takvimi Türklerden aldığını tespit ederek, eserine “12 Hayvanlı Türk Takvimi” adını vermiştir.
Eldeki akademik araştırmaların karşılaştırılmasına göre; Bu takvim 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile Gök Türkler’de, Uygur Türklerinde, Tuna-Bulgar Türklerinde, İtil Bulgar Türklerinde ve daha önceleri de büyük ihtimalle Hun Türklerinde kullanılmış olup, Türkler arasında çok yaygın bir sistem olmuştur.
Gök Türk yazıtları,Uygur kitap ve hukuk belgeleri, Tuna Bulgarlarının yazıtları, Bulgar hakanlarılistesi bu takvimle tarihlendirilmiştir. Hattâ, Manas Destanı’ndaki bazı olaylar bile On İki Hayvanlı Türk Takvimi ile verilir.
Türk Takvimi’nde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme ‘Çağ’ adı verilirdi. Bir çağ iki saat, dolayısıyla bir gün de 24 saat idi. Her bir çağ ise sekiz ‘Keh’ten ibaretti.
Yılbaşı olarak gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 Mart, Nevruz günü ( Nev (Fr.): Yeni; Ruz( F); Gün) : YENİ GÜN olarak alınırdı. (Bazı Türk topluluklarında 22-23 Mart) Farsça bir tamamlamadan ibaret olarak dilimize giren NEVRUZ, YENİ GÜN, yeni ve taze bir başlangıç demektir.
HAZAR ÖTESİ TÜRKLERİNDE ESKİ TAKVİM…
Bu eski Türk takvimi, her biri bir hayvan adı ile anılan “ 12 yıllık” devre esasına dayanıyordu. 12 hayvanlı Eski Türk Takviminde; Hazar ötesi Türkmenlerinin Müçe yılı dediği, 12 yıl süren her dönem, farklı bir hayvanın adı ile anılıyordu:
Tavşan, Ejderha, Yılan, Maymun, Tavuk, İt, Domuz, At, Koyun, Sıçan (Fare), Sığır, Pars,
21 Mart 2012’da, bu takvime göre “Ejderha Yılı”na girmiş idik. 21 Mart 2013’de de “ Yılan Yılı” na gireceğiz.
Bu hesaba göre, l2 yıllık yeni Müçe dönemini yıllara göre şöyle sıralayabiliriz:
2013: Yılan, ( Ilan);
2014: Maymun ( Bicin );
2015: Tavuk ( Tabuk );
2016: İt, Köpek;
2017: Domuz ( Tonguz );
2018: At ( Yunt, Yılkı );
2019: Koyun ( Koy);
2020: Fare), (Sıçan );
2021: Sığır, ( Öküz, Ud );
2022: Pars, ( Bars );
2023: Pars, ( Bars );
2024: Tavşan (Tavışgan );
2025: Ejderha ( Luv )
NEVRUZ BAYRAMI…
21 Mart günü; Orta Doğu ve özellikle Orta Asya Türk yurtlarında asırlardan beri sürüp geldiği üzere “NEVRUZ BAYRAMI” olarak coşkulu törenlerle, şenliklerle kutlanıyor.
Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan gibi bağımsızlığına l9 yıl önce kavuşmuş ülkelerin yanısıra Tataristan, Kırım, Altay, Çuvaşistan, Başkırdistan, Yakutistan, Hakas, Tuva… gibi Ukrayna’ya veya Rusya Federasyonuna bağlı yarı özerk ülkelerimizde de Nevruz törenleri büyük coşkularla, resmi tatillerle, devlet töreni halinde yapılıyor.
Bu törenler, Sovyetler Birliği döneminde “çağ dışı zararlı gelenek”, “feodalizm kalıntısı”.. gibi gerekçelerle yasaklanmıştı.
Ancak 1985’ten sonra başlayan glasnost ve prestroyka sürecinin ardından, bu ülkelerde esmeye başlayan özgürlük esintileriyle birlikte 1991’den itibaren eski Türk gelenekleri yeniden serbestlik kazandı.
TÜRKMEN KÜLTÜRÜ VE NEVRUZ GELENEĞİ
Ben Türkmenistan’da 5 yıl eğitim ve araştırma hizmeti vermiş bir öğretmen olarak, bu 5 yıl içinde her 21 Mart’ta oradaydım ve Nevruzşenliklerine bizzat katıldım. O coşku ve heyecanı iliklerime kadar yaşadım.
Nevruz gecelerinde bir araya gelen Türkmen kızları karşılıklı mani boncukattı (Moncukatdı) atışıyorlar. Bunlardan birini size iletmeliyim:
“Nevruz geldi, yaz geldi.
Turna geldi, kaz geldi.
Oturan adamlara
Bülbülden avaz geldi…”
Türkmenlerin 18.yy da yaşamış, bilge bir şairleri var; Mahtumkulu Firaki… Bundan 200-250 yıl önce yaşamış bu şairin, babası Devlet Mehmet Azadi’nin ölümü için yazdığı şiirdeki dikkat çekici şu dizeler ne kadar anlamlı:
“Altmış yaşda, Nevruz güni, Luv yılı
Geldi ecel, yolun kesdi atamın…”
Bu şiirde Mahtumkulu, babası Devlet Mehmet Azadi’nin Ejder (Luv) yılının başlangıcı olan Nevruz gününde yani 21 Mart’ta, 60 yaşında vefat ettiğini anlatmaktadır.Yine Mahtumkulu bir başka şiirinde, bu sefer de sevdiğine sesleniyor:
“Bolmadı bize nasip
İsledim güzden seni.
Diydin: Hele güz geçsin,
Bulurum Nevruz’dan seni.”
Bu dizeler de Orta Asyalı bir Türkmenin yüreğinden süzülüp geliyor 250 yıl öncesinden…
Sadece Türkmenler değil Asya’daki çeşitli Türk toplulukları da asırlardan beri, her türlü yasaklamalara rağmen Nevruz geleneğini yaşatmışlardır. Bu gün de, kökleri binlerce yıl öncesine dayanan, Ergenekon’a uzandığı iddia edilen bu geleneği özgürce yerine getirebiliyorlar…
NEVRUZ MİLLİ KÜLTÜR VE MİLLİ BİRLİK…
Nevruz, ülkemizde son 20 yıldır siyasi gündeme iyice oturdu. Gerçi Doğu, Güney-Doğu ve Orta Anadolu bölgelerimizde daha çok yaygındı ve halk arasında, halk edebiyatında yaşatılıp geliyordu. Ancak zamanla siyasallaştırma eğilimleri görüldüğünden tepki toplamaya başlamıştır.
Nevruz, bize Asya Türklüğünün sayılı bir hatırası, bağımsızlık sonrası ibretli bir hatırlatmasıdır.
“12 hayvanlı Eski Türk Takvimi”nin başlangıç günü olan, gece ile gündüzün eşitlendiği bu Nevruz günü geleneğini Anadolu Türkleri olarak mutlaka yaşatmalıyız.
Her şeye rağmen geleceğe taşımalıyız. Çünkü Nevruz gönül köklerimizde ve medeniyetimizin derinliklerindedir. Sadece etnik bir topluluğa ve onlar üzerinden geçinmeyi meslek haline getirmiş art niyetli, siyaset tüccarlarına bırakılmayacak kadar da önemli bir kültürel değerimizdir.
Yusuf AKGÜL
www.bediullah.blogspot.com adresinde güzel bir yazı var.