banner94

“Siyasetçi, hem aşka talip olandır, hem de hayatı talep eden; çünkü aşk hayatın imanıdır… İman nedir; insanın tasavvur ve hayalinde kesinlik kazanmış sarsılmaz güven ve güvence…”

Urfa-Adıyaman gezisi sırasında kurduğum, zihnimde şekil ve biçim verdiğim, aklımca onaylayarak hafızama gönderdiğim cümlelerden birisidir bu. Lütfen Coşkun ÜNAL’ ı bu cümle içinde arayın…

Yok, bulamadım diyen varsa siyaseti bilmeyendir; var ama tam anlatmıyor diyense, siyasetin hep ön yüzüne bakandır. Bu cümlede Coşkun ÜNAL adı geçmiyor ama onun siyasi anlayışını buldum diyen biri çıkarsa, siyaseti ve siyasetçiyi bilen odur. Ama nasıl?

MHP li bir Belediye Başkanının Urfa-Adıyaman gezisi düzenlemesini siyasi anlayışıyla bağdaştırmamak, siyasetten hiç anlamamaktır. İlginç ama gereksiz bulmaksa, hep ön yüzüne bakmaktır siyasetin. Düzenlenen bu geziye özel bir anlam ve amaç yüklemekse, Coşkun ÜNAL’ ın zihin ve gönül yapısını bu gezide aramak ve bulmak, siyaset yapma anlayışını anlamak, siyasetçi kimliğini okumaktır.

Çanakkale’ ye düzenlenen ziyaret maksatlı geziye katılan ve aynı otobüste yolculuk yaptığımız bir arkadaşla karşılaşmıştım Urfa-Adıyaman gezisine çıkmadan birkaç gün önce. Hiç gereği yokken, katılıp katılmayacağını sordum; böyle lüzumsuzluk yaptığım oluyor bazen. “Hayır… O tarafa kesinlikle gitmem.” Dedi. Sesi oldukça sert ve ketumdu; yüz hatları gergin ve kararlıydı verdiği cevap kadar. “Niye!..” diye sorma gereği bile duymadım bu kesin ve net cevap karşısında. İçim karardı, ürperdim birden; yüzüme kalenderce vuran bahar güneşinin ılıklığına rağmen. O taraf nereydi, neden o tarafa gitmezdi bu yaşını başını almış, görüp geçirmiş arkadaş. Oysa Gelibolu’da Şehitlerimizi ziyaret ettiğimiz o muhteşem günde nasılda gayretli, muhabbet ve aşk doluydu: “Ben burada kendimi kaybettim…” diyen de o muydu; tam kestiremiyorum. Göstermelik Şehit Mezarlarının başında gözyaşı döken bu arkadaş neden Urfa-Adıyaman gezisine kesinlikle karşı çıkıyor; o taraf olarak görüyor ve gitmiyordu. Anlamakta zorlandığımı söyleyemem, zihnimde şekillenen mantık ve manzara net… İşte o mantık ve o manzaradır bu yazıyı kaleme almama sebep. Coşkun ÜNAL’ a beni yaklaştıran, yüreğimde takdir ve tebrik dalgalanması oluşturan da bu tutum. Toplumda böyle bir anlayış ve zihin tortusu varken, MHP li bir Belediye Başkanının Urfa-Adıyaman gezisi düzenlemesi önemli ve riskli dolu bir karar. Halk gibi düşünmek ama siyasi bir lider gibi karar vermek böyle mi olur; herhalde… Hele onlarca kişiyi ÜMRE’ ye bedava gönderen, bunu iki yıl arka arkaya yapmaktan çekinmeyen birinin, bu geziyi belli bir ücret karşılığı organize etmesi manidar değil mi? Hele benim gibi: “Belediyenin dozeriyle götürmeye kalksalar, ücretsiz ÜMRE’ ye gitmem…” diyen ters ve aksi birinin bu geziye katılması da kendi içinde anlamlı.

Tekrar yazmakta fayda görüyorum; Coşkun ÜNAL riskli alanlarda geziyor, buda benim hoşuma gidiyor. Lider risk alandır, riskten kaçan değil. Hani halk arasında bir tabir vardır: “Korkak bezirgân ne kâr eder, nede zarar.” Siyaset risk alabilenlerin yapacağı bir iştir; belki de Mecnunlaşmaktan korkmayanların.

Kızılcahamam’da siyaset Yaşar YILDIRIM’ la stat aldı ve onun ayrılmasıyla da ritmini kaybetti. Bu gerçeği görmemek, siyaseti bilmemek, siyasetçiyi anlamamak, hatta kasıtlı olarak gerçeklere sırt dönmektir. Yaşar YILDIRIM dan önce koyu bir particilik vardı ve dolu, dolu yaşandı; hep birlikte yaşadık. Partici olmak, mensubu olduğu partiyi bilmek, uygulayacağı politika ve gerçekleştireceği projelerden haberdar olmak anlamına da gelmiyordu o yıllarda. Yaşar YILDIRIM siyasi partiyi, partili olmayı, siyaseti ve ideolojiyi taşıdı Kızılcahamam’a. Milliyetçiliğin, milletin değerlerini korumak olduğunu, milletinde çeşitli etnik gruplardan meydana geldiğini anladık onunla; anlamayanlar da oldu ve olmalıydı. Milletin sahip olduğu değerlerin farklı ve çok çeşitli olması gerektiğini; farklılık ve çok çeşitliliğin toplumların zenginliği ve güzelliği olduğunu idrak ettik; en azından ben öyle yorumluyorum o dönemi. Bu yoruma katılmayanlar olabilir, hatta reddeden, o dönemi Kızılcahamam’ın yatırımcılara pazarlandığı yıllar olduğunu gören ve iddia edenlerde çıkar. Her iddia ispata muhtaçtır; ispatı mümkün olmayan iddialarsa sadece bir yorumdur, belki de kişisel kanaat. Yorum ve kişisel kanaatler ne suçtur, nede kabahat; birileri böyle düşünüyor ve böyle hissediyorsa, o mesele o kişi için öyledir.

Coşkun ÜNAL siyasi kimliğini ve sosyal kişiliğini o dönemde kazanmış bir hemşerimiz; bu gün itibariyle önemli bir siyasetçi ve de Belediye Başkanımız. 2009 Yerel Seçimlerinde gösterdiği siyasi taktik veya stratejiyi tekrar anlatmayacağım; bu taktik ve stratejiyi, partici olmakta kendisini kurtaramamış zihin yapısı hala çözmüş değil. Ve hala ne bir söylem geliştirebildi Coşkun ÜNAL’ a karşı, ne rekabet içine girdi ve rakip çıkarabildi. Şu itiraflarını takdir etmemekte haksızlık olur: “Coşkun ÜNAL yapıyor, biz bakıyoruz.”

Urfa-Adıyaman Gezisine çok az sayıda kişi katıldı, çoğunluk kadın. ÜMRE’ ye katılmak için sıraya girenler nerede; Çanakkale’ ye gitmek için birbiriyle yarışanlar. Yol mu uzun, ücret mi pahalı, yoksa başka düşünceler mi aklın devrelerini kopardı. Çanakkale Şehitleri için kurduğum şu cümle önemli: “ Bir çakıl taşında vatanı bulanların yurdudur Türkiye…” Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün şu veciz sözüne ne demeli: “Vatan toprağı kaderine terk edilemez.” O tarafa gitmemek, acaba o tarafı vatan görmemek anlamına gelir mi? Aman gelmesin… Coşkun ÜNAL için gelmiyor ki, o tarafa gezi düzenleyebiliyor. O tarafa gitmemek, vatan toprağını kaderine terk etmek anlamı taşır mı? Aman taşımasın… MHP li bir Belediye Başkanı için taşımıyor olacak ki, ücreti mukabil gezi düzenleyebiliyor o tarafa.

Çözüm veya çözülme süreci, hizmet veya hezimet durumu; ortada böylesine karışık, dolaşık ve sırnaşık bir hal varken, Coşkun ÜNAL’ ın bu geziyi düzenlemesini takdir etmemek, bu siyasi ve sosyal anlayışı tebrik etmemek mümkün mü? Ben takdir ve tebrik ediyorum.

Hayatımda hiç bu kadar rahat ve huzur içinde dolaştığımı hatırlamıyorum; Urfa’nın dar ve ara sokaklarını öylesine rahat ve huzur içinde dolaştım; gezdim, tozdum, hatta bir ara kayboldum. Hiçbir göz bana yaban bakmadı, yabancı görmedi ve yadırgamadı. Eşimin şu sözünü yazmadan edemem: “Burası ne kadar rahat, bu güne kadar neden gelmedik… Çok geç kalmışız.” Teşekkürler Coşkun ÜNAL…

Tapu ve Kadastro Meslek Lisesinde üç yıl, daha sonra 1987- 88 yılları arasında bir yıl süren özel bir kurs sırasında Güneydoğulu bir sürü arkadaşım oldu; az bucuk biliyordum hayat anlayışlarını, insana bakış açılarını ama iç içe ve o topraklarda olmak bambaşka bir duygu.

Gümrük Han’ da ciğer siparişlerini henüz vermişken, aniden bastıran yağmur sanki bir duygu ve dostluk sağanağıydı. Urfa Belediye Başkanlığında görevli, adının Özlem olduğunu öğrendiğimiz genç kızla o yağmur altında yaptığımız derin, bir o kadar anlamlı sohbet nasıl hoş ve kalıcıydı. Ayrılırken bakışlarına düşen mahzunluk ve buğu, unutulur mu hiç, unutabilir miyiz?

Yıldız Sarayı Konuk Evine yakın Ulu Caminin avlusunda kurulu kermese rast gele katılışımız; adının İmam HARRANİ olduğunu söyleyen o can dostunun: “Gardaş, bizi ayırmak istiyorlar, oyuna gelmeyelim…” Derken gözlerine düşen samimiyet ve dostluğu görünce kahırlanmamak mümkün mü? Bu samimiyet ve dostluğa karşı: “Gelmedik ki, buradayız.” demiş olmam onu etkilemiş olacak ki anadiliyle bir şeyler söyledi etrafında bulunanlara. Bir dostun sözünü anlamamak ne kötü… Devamla: “Biz tarih boyu hep yönetici konumundaydık; yöneten, yönettiğini anlamak için onun anadilini öğrenmez mi? Bu utanç bana yeter…” diye söylenmiştim. Tekrar, tekrar sarıldı İmam HARRANİ… Çay söyledi, yemeğe davet etti; hem de hepimizi. Sözün bittiği, duyguların dile geldiği zaman dilimiydi o an.

Ulu Camide kıldığımız akşam namazını, imamın o muhteşem sesi ve kıratını kim unutabilir, kimin aklından çıkar. O ses hâlâ kulağımda ve ve hiç silinmeyecek. Teşekkürler Coşkun ÜNAL…

Çok fazla sevmiyoruz seni, çok yakın bulmuyoruz kendimize ama şunu bil; hep tercihlerimiz arasında olacaksın. Siyaset sevgi üzerine kurulmaz, tercihler üzerine inşa edilir. Yazıma senin şu sözünle son vereceğim: “Kızılcahamam halkı eğer beni Belediye Başkanı olarak seçerse, bir daha kolay, kolay bırakmaz.” Sözünde dur ve kalıcı ol Coşkun ÜNAL…

Anahtar kelimeler: Coşkun Ünal İle Siyaset (3 Bölüm Son) - See more at: http://www.kizilcahamamcitakhaber.com/makale_detay.asp?makale_no=1299#sthash.l528G3OD.dpuf

“Siyasetçi, hem aşka talip olandır, hem de hayatı talep eden; çünkü aşk hayatın imanıdır… İman nedir; insanın tasavvur ve hayalinde kesinlik kazanmış sarsılmaz güven ve güvence…”

Urfa-Adıyaman gezisi sırasında kurduğum, zihnimde şekil ve biçim verdiğim, aklımca onaylayarak hafızama gönderdiğim cümlelerden birisidir bu. Lütfen Coşkun ÜNAL’ ı bu cümle içinde arayın…

Yok, bulamadım diyen varsa siyaseti bilmeyendir; var ama tam anlatmıyor diyense, siyasetin hep ön yüzüne bakandır. Bu cümlede Coşkun ÜNAL adı geçmiyor ama onun siyasi anlayışını buldum diyen biri çıkarsa, siyaseti ve siyasetçiyi bilen odur. Ama nasıl?

MHP li bir Belediye Başkanının Urfa-Adıyaman gezisi düzenlemesini siyasi anlayışıyla bağdaştırmamak, siyasetten hiç anlamamaktır. İlginç ama gereksiz bulmaksa, hep ön yüzüne bakmaktır siyasetin. Düzenlenen bu geziye özel bir anlam ve amaç yüklemekse, Coşkun ÜNAL’ ın zihin ve gönül yapısını bu gezide aramak ve bulmak, siyaset yapma anlayışını anlamak, siyasetçi kimliğini okumaktır.

Çanakkale’ ye düzenlenen ziyaret maksatlı geziye katılan ve aynı otobüste yolculuk yaptığımız bir arkadaşla karşılaşmıştım Urfa-Adıyaman gezisine çıkmadan birkaç gün önce. Hiç gereği yokken, katılıp katılmayacağını sordum; böyle lüzumsuzluk yaptığım oluyor bazen. “Hayır… O tarafa kesinlikle gitmem.” Dedi. Sesi oldukça sert ve ketumdu; yüz hatları gergin ve kararlıydı verdiği cevap kadar. “Niye!..” diye sorma gereği bile duymadım bu kesin ve net cevap karşısında. İçim karardı, ürperdim birden; yüzüme kalenderce vuran bahar güneşinin ılıklığına rağmen. O taraf nereydi, neden o tarafa gitmezdi bu yaşını başını almış, görüp geçirmiş arkadaş. Oysa Gelibolu’da Şehitlerimizi ziyaret ettiğimiz o muhteşem günde nasılda gayretli, muhabbet ve aşk doluydu: “Ben burada kendimi kaybettim…” diyen de o muydu; tam kestiremiyorum. Göstermelik Şehit Mezarlarının başında gözyaşı döken bu arkadaş neden Urfa-Adıyaman gezisine kesinlikle karşı çıkıyor; o taraf olarak görüyor ve gitmiyordu. Anlamakta zorlandığımı söyleyemem, zihnimde şekillenen mantık ve manzara net… İşte o mantık ve o manzaradır bu yazıyı kaleme almama sebep. Coşkun ÜNAL’ a beni yaklaştıran, yüreğimde takdir ve tebrik dalgalanması oluşturan da bu tutum. Toplumda böyle bir anlayış ve zihin tortusu varken, MHP li bir Belediye Başkanının Urfa-Adıyaman gezisi düzenlemesi önemli ve riskli dolu bir karar. Halk gibi düşünmek ama siyasi bir lider gibi karar vermek böyle mi olur; herhalde… Hele onlarca kişiyi ÜMRE’ ye bedava gönderen, bunu iki yıl arka arkaya yapmaktan çekinmeyen birinin, bu geziyi belli bir ücret karşılığı organize etmesi manidar değil mi? Hele benim gibi: “Belediyenin dozeriyle götürmeye kalksalar, ücretsiz ÜMRE’ ye gitmem…” diyen ters ve aksi birinin bu geziye katılması da kendi içinde anlamlı.

Tekrar yazmakta fayda görüyorum; Coşkun ÜNAL riskli alanlarda geziyor, buda benim hoşuma gidiyor. Lider risk alandır, riskten kaçan değil. Hani halk arasında bir tabir vardır: “Korkak bezirgân ne kâr eder, nede zarar.” Siyaset risk alabilenlerin yapacağı bir iştir; belki de Mecnunlaşmaktan korkmayanların.

Kızılcahamam’da siyaset Yaşar YILDIRIM’ la stat aldı ve onun ayrılmasıyla da ritmini kaybetti. Bu gerçeği görmemek, siyaseti bilmemek, siyasetçiyi anlamamak, hatta kasıtlı olarak gerçeklere sırt dönmektir. Yaşar YILDIRIM dan önce koyu bir particilik vardı ve dolu, dolu yaşandı; hep birlikte yaşadık. Partici olmak, mensubu olduğu partiyi bilmek, uygulayacağı politika ve gerçekleştireceği projelerden haberdar olmak anlamına da gelmiyordu o yıllarda. Yaşar YILDIRIM siyasi partiyi, partili olmayı, siyaseti ve ideolojiyi taşıdı Kızılcahamam’a. Milliyetçiliğin, milletin değerlerini korumak olduğunu, milletinde çeşitli etnik gruplardan meydana geldiğini anladık onunla; anlamayanlar da oldu ve olmalıydı. Milletin sahip olduğu değerlerin farklı ve çok çeşitli olması gerektiğini; farklılık ve çok çeşitliliğin toplumların zenginliği ve güzelliği olduğunu idrak ettik; en azından ben öyle yorumluyorum o dönemi. Bu yoruma katılmayanlar olabilir, hatta reddeden, o dönemi Kızılcahamam’ın yatırımcılara pazarlandığı yıllar olduğunu gören ve iddia edenlerde çıkar. Her iddia ispata muhtaçtır; ispatı mümkün olmayan iddialarsa sadece bir yorumdur, belki de kişisel kanaat. Yorum ve kişisel kanaatler ne suçtur, nede kabahat; birileri böyle düşünüyor ve böyle hissediyorsa, o mesele o kişi için öyledir.

Coşkun ÜNAL siyasi kimliğini ve sosyal kişiliğini o dönemde kazanmış bir hemşerimiz; bu gün itibariyle önemli bir siyasetçi ve de Belediye Başkanımız. 2009 Yerel Seçimlerinde gösterdiği siyasi taktik veya stratejiyi tekrar anlatmayacağım; bu taktik ve stratejiyi, partici olmakta kendisini kurtaramamış zihin yapısı hala çözmüş değil. Ve hala ne bir söylem geliştirebildi Coşkun ÜNAL’ a karşı, ne rekabet içine girdi ve rakip çıkarabildi. Şu itiraflarını takdir etmemekte haksızlık olur: “Coşkun ÜNAL yapıyor, biz bakıyoruz.”

Urfa-Adıyaman Gezisine çok az sayıda kişi katıldı, çoğunluk kadın. ÜMRE’ ye katılmak için sıraya girenler nerede; Çanakkale’ ye gitmek için birbiriyle yarışanlar. Yol mu uzun, ücret mi pahalı, yoksa başka düşünceler mi aklın devrelerini kopardı. Çanakkale Şehitleri için kurduğum şu cümle önemli: “ Bir çakıl taşında vatanı bulanların yurdudur Türkiye…” Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün şu veciz sözüne ne demeli: “Vatan toprağı kaderine terk edilemez.” O tarafa gitmemek, acaba o tarafı vatan görmemek anlamına gelir mi? Aman gelmesin… Coşkun ÜNAL için gelmiyor ki, o tarafa gezi düzenleyebiliyor. O tarafa gitmemek, vatan toprağını kaderine terk etmek anlamı taşır mı? Aman taşımasın… MHP li bir Belediye Başkanı için taşımıyor olacak ki, ücreti mukabil gezi düzenleyebiliyor o tarafa.

Çözüm veya çözülme süreci, hizmet veya hezimet durumu; ortada böylesine karışık, dolaşık ve sırnaşık bir hal varken, Coşkun ÜNAL’ ın bu geziyi düzenlemesini takdir etmemek, bu siyasi ve sosyal anlayışı tebrik etmemek mümkün mü? Ben takdir ve tebrik ediyorum.

Hayatımda hiç bu kadar rahat ve huzur içinde dolaştığımı hatırlamıyorum; Urfa’nın dar ve ara sokaklarını öylesine rahat ve huzur içinde dolaştım; gezdim, tozdum, hatta bir ara kayboldum. Hiçbir göz bana yaban bakmadı, yabancı görmedi ve yadırgamadı. Eşimin şu sözünü yazmadan edemem: “Burası ne kadar rahat, bu güne kadar neden gelmedik… Çok geç kalmışız.” Teşekkürler Coşkun ÜNAL…

Tapu ve Kadastro Meslek Lisesinde üç yıl, daha sonra 1987- 88 yılları arasında bir yıl süren özel bir kurs sırasında Güneydoğulu bir sürü arkadaşım oldu; az bucuk biliyordum hayat anlayışlarını, insana bakış açılarını ama iç içe ve o topraklarda olmak bambaşka bir duygu.

Gümrük Han’ da ciğer siparişlerini henüz vermişken, aniden bastıran yağmur sanki bir duygu ve dostluk sağanağıydı. Urfa Belediye Başkanlığında görevli, adının Özlem olduğunu öğrendiğimiz genç kızla o yağmur altında yaptığımız derin, bir o kadar anlamlı sohbet nasıl hoş ve kalıcıydı. Ayrılırken bakışlarına düşen mahzunluk ve buğu, unutulur mu hiç, unutabilir miyiz?

Yıldız Sarayı Konuk Evine yakın Ulu Caminin avlusunda kurulu kermese rast gele katılışımız; adının İmam HARRANİ olduğunu söyleyen o can dostunun: “Gardaş, bizi ayırmak istiyorlar, oyuna gelmeyelim…” Derken gözlerine düşen samimiyet ve dostluğu görünce kahırlanmamak mümkün mü? Bu samimiyet ve dostluğa karşı: “Gelmedik ki, buradayız.” demiş olmam onu etkilemiş olacak ki anadiliyle bir şeyler söyledi etrafında bulunanlara. Bir dostun sözünü anlamamak ne kötü… Devamla: “Biz tarih boyu hep yönetici konumundaydık; yöneten, yönettiğini anlamak için onun anadilini öğrenmez mi? Bu utanç bana yeter…” diye söylenmiştim. Tekrar, tekrar sarıldı İmam HARRANİ… Çay söyledi, yemeğe davet etti; hem de hepimizi. Sözün bittiği, duyguların dile geldiği zaman dilimiydi o an.

Ulu Camide kıldığımız akşam namazını, imamın o muhteşem sesi ve kıratını kim unutabilir, kimin aklından çıkar. O ses hâlâ kulağımda ve ve hiç silinmeyecek. Teşekkürler Coşkun ÜNAL…

Çok fazla sevmiyoruz seni, çok yakın bulmuyoruz kendimize ama şunu bil; hep tercihlerimiz arasında olacaksın. Siyaset sevgi üzerine kurulmaz, tercihler üzerine inşa edilir. Yazıma senin şu sözünle son vereceğim: “Kızılcahamam halkı eğer beni Belediye Başkanı olarak seçerse, bir daha kolay, kolay bırakmaz.” Sözünde dur ve kalıcı ol Coşkun ÜNAL…

“Siyasetçi, hem aşka talip olandır, hem de hayatı talep eden; çünkü aşk hayatın imanıdır… İman nedir; insanın tasavvur ve hayalinde kesinlik kazanmış sarsılmaz güven ve güvence…”

Urfa-Adıyaman gezisi sırasında kurduğum, zihnimde şekil ve biçim verdiğim, aklımca onaylayarak hafızama gönderdiğim cümlelerden birisidir bu. Lütfen Coşkun ÜNAL’ ı bu cümle içinde arayın…

Yok, bulamadım diyen varsa siyaseti bilmeyendir; var ama tam anlatmıyor diyense, siyasetin hep ön yüzüne bakandır. Bu cümlede Coşkun ÜNAL adı geçmiyor ama onun siyasi anlayışını buldum diyen biri çıkarsa, siyaseti ve siyasetçiyi bilen odur. Ama nasıl?

MHP li bir Belediye Başkanının Urfa-Adıyaman gezisi düzenlemesini siyasi anlayışıyla bağdaştırmamak, siyasetten hiç anlamamaktır. İlginç ama gereksiz bulmaksa, hep ön yüzüne bakmaktır siyasetin. Düzenlenen bu geziye özel bir anlam ve amaç yüklemekse, Coşkun ÜNAL’ ın zihin ve gönül yapısını bu gezide aramak ve bulmak, siyaset yapma anlayışını anlamak, siyasetçi kimliğini okumaktır.

Çanakkale’ ye düzenlenen ziyaret maksatlı geziye katılan ve aynı otobüste yolculuk yaptığımız bir arkadaşla karşılaşmıştım Urfa-Adıyaman gezisine çıkmadan birkaç gün önce. Hiç gereği yokken, katılıp katılmayacağını sordum; böyle lüzumsuzluk yaptığım oluyor bazen. “Hayır… O tarafa kesinlikle gitmem.” Dedi. Sesi oldukça sert ve ketumdu; yüz hatları gergin ve kararlıydı verdiği cevap kadar. “Niye!..” diye sorma gereği bile duymadım bu kesin ve net cevap karşısında. İçim karardı, ürperdim birden; yüzüme kalenderce vuran bahar güneşinin ılıklığına rağmen. O taraf nereydi, neden o tarafa gitmezdi bu yaşını başını almış, görüp geçirmiş arkadaş. Oysa Gelibolu’da Şehitlerimizi ziyaret ettiğimiz o muhteşem günde nasılda gayretli, muhabbet ve aşk doluydu: “Ben burada kendimi kaybettim…” diyen de o muydu; tam kestiremiyorum. Göstermelik Şehit Mezarlarının başında gözyaşı döken bu arkadaş neden Urfa-Adıyaman gezisine kesinlikle karşı çıkıyor; o taraf olarak görüyor ve gitmiyordu. Anlamakta zorlandığımı söyleyemem, zihnimde şekillenen mantık ve manzara net… İşte o mantık ve o manzaradır bu yazıyı kaleme almama sebep. Coşkun ÜNAL’ a beni yaklaştıran, yüreğimde takdir ve tebrik dalgalanması oluşturan da bu tutum. Toplumda böyle bir anlayış ve zihin tortusu varken, MHP li bir Belediye Başkanının Urfa-Adıyaman gezisi düzenlemesi önemli ve riskli dolu bir karar. Halk gibi düşünmek ama siyasi bir lider gibi karar vermek böyle mi olur; herhalde… Hele onlarca kişiyi ÜMRE’ ye bedava gönderen, bunu iki yıl arka arkaya yapmaktan çekinmeyen birinin, bu geziyi belli bir ücret karşılığı organize etmesi manidar değil mi? Hele benim gibi: “Belediyenin dozeriyle götürmeye kalksalar, ücretsiz ÜMRE’ ye gitmem…” diyen ters ve aksi birinin bu geziye katılması da kendi içinde anlamlı.

Tekrar yazmakta fayda görüyorum; Coşkun ÜNAL riskli alanlarda geziyor, buda benim hoşuma gidiyor. Lider risk alandır, riskten kaçan değil. Hani halk arasında bir tabir vardır: “Korkak bezirgân ne kâr eder, nede zarar.” Siyaset risk alabilenlerin yapacağı bir iştir; belki de Mecnunlaşmaktan korkmayanların.

Kızılcahamam’da siyaset Yaşar YILDIRIM’ la stat aldı ve onun ayrılmasıyla da ritmini kaybetti. Bu gerçeği görmemek, siyaseti bilmemek, siyasetçiyi anlamamak, hatta kasıtlı olarak gerçeklere sırt dönmektir. Yaşar YILDIRIM dan önce koyu bir particilik vardı ve dolu, dolu yaşandı; hep birlikte yaşadık. Partici olmak, mensubu olduğu partiyi bilmek, uygulayacağı politika ve gerçekleştireceği projelerden haberdar olmak anlamına da gelmiyordu o yıllarda. Yaşar YILDIRIM siyasi partiyi, partili olmayı, siyaseti ve ideolojiyi taşıdı Kızılcahamam’a. Milliyetçiliğin, milletin değerlerini korumak olduğunu, milletinde çeşitli etnik gruplardan meydana geldiğini anladık onunla; anlamayanlar da oldu ve olmalıydı. Milletin sahip olduğu değerlerin farklı ve çok çeşitli olması gerektiğini; farklılık ve çok çeşitliliğin toplumların zenginliği ve güzelliği olduğunu idrak ettik; en azından ben öyle yorumluyorum o dönemi. Bu yoruma katılmayanlar olabilir, hatta reddeden, o dönemi Kızılcahamam’ın yatırımcılara pazarlandığı yıllar olduğunu gören ve iddia edenlerde çıkar. Her iddia ispata muhtaçtır; ispatı mümkün olmayan iddialarsa sadece bir yorumdur, belki de kişisel kanaat. Yorum ve kişisel kanaatler ne suçtur, nede kabahat; birileri böyle düşünüyor ve böyle hissediyorsa, o mesele o kişi için öyledir.

Coşkun ÜNAL siyasi kimliğini ve sosyal kişiliğini o dönemde kazanmış bir hemşerimiz; bu gün itibariyle önemli bir siyasetçi ve de Belediye Başkanımız. 2009 Yerel Seçimlerinde gösterdiği siyasi taktik veya stratejiyi tekrar anlatmayacağım; bu taktik ve stratejiyi, partici olmakta kendisini kurtaramamış zihin yapısı hala çözmüş değil. Ve hala ne bir söylem geliştirebildi Coşkun ÜNAL’ a karşı, ne rekabet içine girdi ve rakip çıkarabildi. Şu itiraflarını takdir etmemekte haksızlık olur: “Coşkun ÜNAL yapıyor, biz bakıyoruz.”

Urfa-Adıyaman Gezisine çok az sayıda kişi katıldı, çoğunluk kadın. ÜMRE’ ye katılmak için sıraya girenler nerede; Çanakkale’ ye gitmek için birbiriyle yarışanlar. Yol mu uzun, ücret mi pahalı, yoksa başka düşünceler mi aklın devrelerini kopardı. Çanakkale Şehitleri için kurduğum şu cümle önemli: “ Bir çakıl taşında vatanı bulanların yurdudur Türkiye…” Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün şu veciz sözüne ne demeli: “Vatan toprağı kaderine terk edilemez.” O tarafa gitmemek, acaba o tarafı vatan görmemek anlamına gelir mi? Aman gelmesin… Coşkun ÜNAL için gelmiyor ki, o tarafa gezi düzenleyebiliyor. O tarafa gitmemek, vatan toprağını kaderine terk etmek anlamı taşır mı? Aman taşımasın… MHP li bir Belediye Başkanı için taşımıyor olacak ki, ücreti mukabil gezi düzenleyebiliyor o tarafa.

Çözüm veya çözülme süreci, hizmet veya hezimet durumu; ortada böylesine karışık, dolaşık ve sırnaşık bir hal varken, Coşkun ÜNAL’ ın bu geziyi düzenlemesini takdir etmemek, bu siyasi ve sosyal anlayışı tebrik etmemek mümkün mü? Ben takdir ve tebrik ediyorum.

Hayatımda hiç bu kadar rahat ve huzur içinde dolaştığımı hatırlamıyorum; Urfa’nın dar ve ara sokaklarını öylesine rahat ve huzur içinde dolaştım; gezdim, tozdum, hatta bir ara kayboldum. Hiçbir göz bana yaban bakmadı, yabancı görmedi ve yadırgamadı. Eşimin şu sözünü yazmadan edemem: “Burası ne kadar rahat, bu güne kadar neden gelmedik… Çok geç kalmışız.” Teşekkürler Coşkun ÜNAL…

Tapu ve Kadastro Meslek Lisesinde üç yıl, daha sonra 1987- 88 yılları arasında bir yıl süren özel bir kurs sırasında Güneydoğulu bir sürü arkadaşım oldu; az bucuk biliyordum hayat anlayışlarını, insana bakış açılarını ama iç içe ve o topraklarda olmak bambaşka bir duygu.

Gümrük Han’ da ciğer siparişlerini henüz vermişken, aniden bastıran yağmur sanki bir duygu ve dostluk sağanağıydı. Urfa Belediye Başkanlığında görevli, adının Özlem olduğunu öğrendiğimiz genç kızla o yağmur altında yaptığımız derin, bir o kadar anlamlı sohbet nasıl hoş ve kalıcıydı. Ayrılırken bakışlarına düşen mahzunluk ve buğu, unutulur mu hiç, unutabilir miyiz?

Yıldız Sarayı Konuk Evine yakın Ulu Caminin avlusunda kurulu kermese rast gele katılışımız; adının İmam HARRANİ olduğunu söyleyen o can dostunun: “Gardaş, bizi ayırmak istiyorlar, oyuna gelmeyelim…” Derken gözlerine düşen samimiyet ve dostluğu görünce kahırlanmamak mümkün mü? Bu samimiyet ve dostluğa karşı: “Gelmedik ki, buradayız.” demiş olmam onu etkilemiş olacak ki anadiliyle bir şeyler söyledi etrafında bulunanlara. Bir dostun sözünü anlamamak ne kötü… Devamla: “Biz tarih boyu hep yönetici konumundaydık; yöneten, yönettiğini anlamak için onun anadilini öğrenmez mi? Bu utanç bana yeter…” diye söylenmiştim. Tekrar, tekrar sarıldı İmam HARRANİ… Çay söyledi, yemeğe davet etti; hem de hepimizi. Sözün bittiği, duyguların dile geldiği zaman dilimiydi o an.

Ulu Camide kıldığımız akşam namazını, imamın o muhteşem sesi ve kıratını kim unutabilir, kimin aklından çıkar. O ses hâlâ kulağımda ve ve hiç silinmeyecek. Teşekkürler Coşkun ÜNAL…

Çok fazla sevmiyoruz seni, çok yakın bulmuyoruz kendimize ama şunu bil; hep tercihlerimiz arasında olacaksın. Siyaset sevgi üzerine kurulmaz, tercihler üzerine inşa edilir. Yazıma senin şu sözünle son vereceğim: “Kızılcahamam halkı eğer beni Belediye Başkanı olarak seçerse, bir daha kolay, kolay bırakmaz.” Sözünde dur ve kalıcı ol Coşkun ÜNAL…

Anahtar kelimeler: Coşkun Ünal İle Siyaset (3 Bölüm Son) - See more at: http://www.kizilcahamamcitakhaber.com/makale_detay.asp?makale_no=1299#sthash.l528G3OD.dpuf
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner83

banner26