banner94

“Sevgi yenidir, hep yenilenmek ister; aşk eskidir ama hiç eskimez.”

       Acaba öyle mi; düşüneceğiz…

       Yeşil sakinliğin ve sükûnetin rengidir. Aranırsa masumiyet de bulur yeşilin içinde. Masum olan sakin ve sükûnet içinde olmaz mı, bence olur. Geçen günlerin birinde, ilçemizde görev yapan banka müdürlerinden biriyle konuşuyoruz; döndü dolaştı masumiyete geldi söz. Hiç aklımda yokken; “en büyük suç masumiyetindir” deyiverdim. Keşke demez olaydım, bir şey ağızdan çıktı mı, açıklamak, hatta örneklemekte size düşer. Önceden aklımda oluşan tek düşünce, tek bilgide yok bu konuda. Pratik zekâ, ola ki mantık ve felsefe böyle zamanlarda lazım. “Çünkü” dedim peşi sıra, “masumiyet suça, suçlanmaya, hele de iftiraya hep açıktır. Suçlunun, suçunu kabul etme veya ret etme hakkı vardır. Ama masum olan bunu bile yapamaz. Nasıl yapsın ki, yaptım dese yapmadı, yapmadım dese zaten yapmamış.” Gözlerinde tasdik eder bir bakış yakalayınca rahatladım banka müdürünün. Yeşil bu benzetmeme uygun bir renk, suça, suçlanmaya ve iftiraya hep açık. Kimi dini görür yeşilde, kimi dinsizliği; kimi yobazı bulur bu renkte, kimi yobazlığı. Oysa yeşil hep sakin ve sükûnet içindedir.  

      Polis Lojmanları da renk değiştirdi bu yıl, blokların dış cephesi yeşil beyaza boyatıldı. Hoşta oldu hani, imaj değişikliği veya makyaj olarak algılamadım bu yapılanı. Çevreyle bütünleşmek olarak gördüm, değişimin getirdiği zorunluluk belki. Artık devletin yönetim anlayışı da değişiyor, değişmekte. Sosyal hayata bakış açısı ve müdahale şekli de. Polis, sosyal hayatın kötü gidişatına müdahale eden güçtür; devletin refleks gücü. Lojmanların önceki rengine bakarak bu müdahalenin tarzını hayal etmek mümkün; ana renk bordoya yakın koyu kahverengiydi, öyle anımsıyorum. Ara şeritler koyu oksit sarı. Ürküten ve geri adım attıran bir görüntü. O yıllarda resmiyetin ve ciddiyetin rengi buydu besbelli, sosyal hayata müdahale tarzının renk olarak ortaya çıkması da. Her neyse, şimdi yeşil beyaz; sakinliğin, huzurun ve masumiyetin rengi…

      Ülkücü Şehitler Anıtına doğru yürüyorum, geniş ve bakımlı bir alan burası. Her gelişimde rüzgâr karşılar beni. Devamlı sulandığından olacak, çimenlerden su damlaları getiriyor yine rüzgâr, yüzüm serinliyor. Hüznüm derinleşiyor, efkârım bir kat daha artıyor bu serinliğe uygun olarak. Metalik bir rengi var anıtın, yani gri. Dünyayı çağrıştıran bir yuvarlağın üstünde iç içe geçmiş üç hilal, sanki anıtın en üstüne konulmuş ay yıldıza öykünür gibi… Öykünmekte değil bu, yüceltmek, daha yükseğe taşımak arzusu belki de. Bir ses yayılıyor içime bilinmez bir kaynaktan gelen: “Ülküsüz şehit olmaz ki, her şehit bir ülkü için can vermiştir.”

      Ülkü nedir? Ülkücülük nasıl bir şey… Varılması, elde edilmesi tasarlanan, özünde toplumun yararı, iyiliği ve gelecek inşası bulunan her şey ülkü müdür? Yani ideal veya mefkûre, öyle olmalı… Ülküler, ilkelerle mi hayata geçer; bu ilkelere uygun yaşamak mı ülkücülük. Herhalde… Ülküleri uğruna ölmek bu ilkelerin ilk şartı olmalı ki, şehitlik ortaya çıksın.

      “Ülküleri uğruna ölenler, ölmeden önce ölümü teselli ederler.”

       Şehit olmak böyle bir şey… Güzel cümle kurmak için yazmıyorum bunları, içimden geliyor. Duygularımın sessiz ve akortsuz terennümü… Bilinsin, kurduğum her cümle yüreğimin sesidir, aklımın değil. Benim için en büyük ülkü, aşktır; aşkı yaşamayanın ülküsü mü olur. Aşk hayatın imanıdır dedim ya bir yazımda, öyleyse imanda dinin aşkıdır. İman nedir? Katkısız ve pazarlıksız güven ve teslimiyet… Kime diye sorulmaz, bana değil herhalde. Size ve ona da değil… O zaman aşkın ilk ilkesi ne olabilir; ölmeden ölümü bilmek mi? Yoksa can verirken ölümü teselli etmek mi? Ölümü teselli etmekte nasıl bir şey; rasgele ortaya attığım bir sözde bu olmasın; olur mu olur… Bu gün hüzünlüyüm ya, başımda da bir efkâr ki, sormayın gitsin.

      Oysa ben sevginin yeni ve yenilenmesi gerektiğini anlatacaktım, ardından aşkın eski ve hiç eskimediğini. Yine sözü uzattım, karma karışık hale getirdim. Bir Hadis-i Şerif’le girelim konuya; “Bana üç şey sevdirildi” diyor Peygamber Efendimiz. Dikkat, sevdim demiyor, sevdirildi diyor. Sevdiren belli. Hadisin devamı şöyle: “Kadın, güzel koku ve gözümün nuru namaz” Kadından muradın karşı cins olduğunu anlamak mümkün, çünkü kendisi erkek. Yüce Allah yalnız Peygamber Efendimize sevdirmedi bunları, bu sevgiden her insan nasiplendi ve nasiplenmekte. Derin ve dipli düşündüğümüzde, karşı cinse duyulan sevgi, aşk gibi devamlılık göstermiyor. Kısa veya uzun araları, fasılaları, inkıtaları var. Sevginin nefes alması, canlı ve diri kalması için bu dinlenme, soluklanma süreleri elzem besbelli. Yoksa bıkkınlık, yorgunluk ve usanç mı verir sevgi insana. İşte bu kısa ve anlamlı ara, fasıla ve inkıtalarda sevgi kendisini toparlar, tazeler ve yeniler. Kadın kendisini yeniledikçe sevilir, sevilmeye layık hale gelir. Kendisini özleten kadın hep yeni kalır, sevgisi de kendisini yeniler. Burada bırakmakta yarar var, işi sarpa sardırmayalım.

     Güzel kokuda da aynı durum yaşanır; koku sürülür, zamanla uçar ve yeniden tazelenmesi gerekir. Hele namaz günde beş sefer kendisini yeniler, taze, canlı ve diri tutulmasını ister. Ama aşk böyle değildir…

      Toprak insandan önce yaratılmıştır, ateş gibi, su ve hava gibi. Hayatın aşk üzerine yaratılan dört cevherinden biridir toprak. Yaratılış olarak eskidir ama siz toprağın hiç eskidiğini gördünüz mü? Ateş, hava ve su eskir mi hiç. Eskise hayat ne hale gelir. Her gün fırından aldığımız ekmekte hem sevgi vardır hem de aşk. Ekmeği alırken dumanı üstünde olmalı, buram, buram buğday kokmalı. Peki, bayat ekmek yenir mi? Yenilse bile taze ekmek kadar lezzet verir mi insana. Ne var ki, ekmeğin ana maddesi olan buğdayın yaratılışı insandan öncedir; hiç eski veya eskiyen buğday gördünüz mü? Yeni bir sözle yeni bir bölüme geçelim mi?   

      “Azığa acıkmak sevgidir, açlığa acıkmaksa aşk.”(Devam edecek…)


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner83

banner26