“ Leylim… Leylim… Ahmed Arif’in Leyla Erbil’ e yazdığı mektuplar…”
Geçen günlerin birinde ki, vakit öğleden önce; bir gönül dostu çıkıp geldi. Gönlü gibi gözleri de dolu, doluydu… Önce baş sağlığı diledi, taziyede bulundu; sonra oturup konuştuk uzun, uzun…
“ O benim hafif yükümdü…” dedim; “… hiç ağırlık yapmadı kırk dört yıl boyunca… Geldiğin gibi kal dedim, geldiği gibi kaldı… Olduğunu gibi dur dedim, olduğu gibi durdu…” diye ilave ettim…
Bilirdi, iyi tanırdı rahmetli eşimi, ağlamaklı oldu, doldu taştı gözleri ama düşürmedi gözlerindeki yaşları; tuttu…
Ayrılmadan önce getirdiği kitabı hediye etti:
Leylim… Leylim… Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplar…
Telaşla, o gönül dostuna benimde bir hediye vermem lazım diye düşündüm; henüz birkaç sayfasını okuma fırsatını bulduğum İskender PALA’ nın AŞKNAMESİ elime geçti; uzattım…
“ Bir şeyler yazın…” dedi. O an, o telaşla yazacaklarım önce beni, sonra o gönül dostunu tatmin etmeyecekti:
“ Sadece imzalayayım…” dedim; daha doğrusu diyebildim. İmzaladım ve verdim kitabı. Çantasına koyarken teşekkür etti; hep kibardı, o teşekkürü bile çok kibardı.
Hemen okumadım, birkaç gün sehpanın üzerinde durdu Leylim… Leylim…
Okumaya başladım daha sonra; ama şu mısra Ahmed Arif’in bütün mektuplarına bedeldi benim için…
“… hasretinde prangalar eskittim.”
Vay be; tek mısra burgu gibi işliyor insanın yüreğine…
Bilirim hasreti; prangalar eskitmedim ama düştüm hasret denen çelik duvarlardan örülmüş görülmeyen ve de ses geçirmeyen dipsiz kuyuya.
Bende yazdım bilinmez bir adrese aylarca mektup; tek cevap gelmedi…
Leyla Erbil cevap vermiş Ahmed Arif’ e ama anladığım kadarıyla ya sevmemiş, ya da sevgisini hiç belli etmemiş… Bana göre Ahmed Arif’ i değil şiirlerini sevmiş Leyla Erbil, şiir yazsın diye mektuplarına cevap vermiş ve onun şairliğini körüklemiş.
Belki de kadın duygusudur, derin ve dipli seven kadınlar seviyorum demiyor, sevdiğini belli etmiyor, hatta sevmemiş gibi görünmeye çalışıyor… Bu da benim bir başka tespitim.
Her neyse okuyorum Ahmed Arif’ in mektuplarını…
Son yazdığım şiiri paylaşayım tam bu noktada…
GÖNÜL…
…yalnızlık pencerem; sensizlik kapım;
vuslatsız bir aşka kul oldu gönül…
…ne feryadım kaldı, bak nede ahım;
adressiz bir zarfa pul oldu gönül…
***
…kendimce bir dünya, kendimce rüya;
kendimce bir hayal, kendimce hülya…
…yaşamak istedim, kendimce güya;
çıkmaz bir sokağa yol oldu gönül…
***
…orucum bozuldu, iftarsız kaldım;
veresiyem yoktu, siftahsız kaldım…
… aşk öyle cimri ki, infaksız kaldım;
düştüm ateşlere, kül oldu gönül…
***
…geceyi beledim hep gözlerinde;
hicranım silindi gülüşlerinde…
…tükendi hasretim özleyişlerinde;
koklanmak istedi, gül oldu gönül…
***
… onunla büyüdü bendeki çocuk;
her adım onaydı, ona yolculuk…
…aşk bilinmez alem, düştük kaybolduk;
damladım deryaya, hiç oldu gönül…
Her şey gönlünüzce olsun…