Yeşilçam'ın efsaneleri arasında bulunur kabadayılar. Yılmaz Güney'in canlandırdığı Torpido Yılmaz'ı, Kadir İnanır'ın canlandırdığı Deli Kadir'i, Cüneyt Arkın'ın canlandırdığı Yusuf Şahin karakterini bizim kuşağımız çok iyi bilirdi...
‘‘Mahallenin kızlarına laf atanlara haddini bildirecek, semte güven verecek yahut ihtilafta gayet ağırbaşlı racon kesip hakem olacak bilekli ve yürekli delikanlılar bizi terk edip gittiler. Onları çok ararsınız. Onlar bulundukları semtin, mahallelerin bir süsüydü, bir nevi teminattı orada oturan sakinler için... "Bu yazıyı okuduğum anda başladı zamanın ruhu...
Rahmetli Erdoğan Bulanık'lara kadar gitti.
bıyıkları yeni terleyenler için bir efsanedir Erdoğan Bulanık... Rol model ilişkisinin en fiyakalısı yaşanır. Zengine karşı fakiri savunan, dul ve yetimi gözeten, yiğitliğin ve mertliğin ve arkadaşlığın ve dayanışmanın ve birliğin ve beraberliğin bir insan kimliğinde nasıl örtüştüğünü, nasıl bir kahraman imgesine dönüştüğünü bir zamanların Kızılcahamam'ın da net olarak gördü bizim kuşak. Sağcısıyla solcusuyla bir kentin ortak bir "ruh"da gezinmesine tanıklık etti...
Erdoğan Bulanık, 1939 yılında Kızılcahamam'da doğar, İlk öğrenimini bitirdikten sonra başlar insanlarla içli dışlı olmaya Hep ama hep insana dokunan işlerde çalışır. Amasya'da askerliğini yapıp geldikten sonra şehirler arası taşımacılık işinde hayli yol alır. Uzun yıllar Şoförler Cemiyet'i Başkanlığı yapar. O zamanların Kızılcahamam'ın da araba sahibi olmak, şoför olmak çok ciddi bir ayrıcalıktır. Eskinin Ford dolmuşları, Fe Ga dolmuşları olurdu. Gerede pazarına, Kazan pazarına dolmuşlar kalkardı. Kızılcahamam'ın ürettiği ürünleri vardı. Hemen her köyün ürettikleri ürünler buluşurdu pazarlarla. Kimin de canlı hayvan giderdi kimine de sebze ve meyveler giderdi. İşte bu getirme götürme işini organize eden ve önderlik eden birisi vardı. Erdoğan Bulanık'dı o kişi.
O zamanlardan sonra başladı bir yörenin insanlarını savunmak; haksızlıklara karşı hakkı savunmak, kumpaslara karşı düelloyu dile getirmek ve ez cümle"mahallenin namusu" olabilmek ve kalabilmek... Konu komşunun güvenini kazanmak, sevgisini ve saygısını kazanabilmek ve bunu da samimiyet teknesinde hamura dönüştürebilmek çok da olağan bir iştir Erdoğan Bulanık için... Diğer bir deyişle namı değer "Başkan"...
Çok az insana nasip olur Kızılcahamam ve Kızılcahamamlılarla özdeş olmak. Bu durum sanki bir yörenin efsanesini, bir kahramanını taşır gündemlere.
Evlenir. Hem de delikanlılığının zirvesinde. 1957 yılında kızları Gülay, 1959 yılında Seher, 1961 yılında oğullarından Ergün, 1963 yılında rahmetli Erol, 1969 yılında İbrahim ve 1971 yılında da kızı Sevil dünyaya gelir.
Tam bir Çıtak'tır. İflah olmaz bir "Kızılcahamam milliyetçisidir." Bu laf oğlu Ergün'e aittir. Her zaman gençtir. Gençlerle beraberdir. İyi bir Fenerbahçelidir. Kızılcahamamspor başkanlığını yapar uzun yıllar... O zamanların maçlarında açık hiçbir dükkan olmazdı. Bütün esnaflar maça giderdi. Maç kazanılmışsa bir bayram havası eserdi derinlerden. Bir memleket kendine ait bir aidiyet üretirdi. Bu duygu da kentleri kent yapan en önemli ruhtu.
Şimdilerde ise, bir kenti kent yapan unsurların arasında "rant" paylaşımı revaçta oluyordu. O zamanların mis gibi kokan ıhlamur ağaçları, At kestaneleri araba mezarlığına ya da betonlara yenik düşüyordu. İşte o zamanların aidiyet kokan insan manzaralarına karşı bir kentin yenildiğinin göstergeleri çıkıyordu...
Kızılcahamam Sevdası taşıyanlar için bu durum hiç de öyle çok kabullenilebilecek bir durum değildir... Kendi özel çevresini bir kentin bütünü için kullanabilen kaç kişi vardır etrafınızda?
Bu soruyu bir kez daha okuyarak sorun kendinize? Kaç kişi diye...
Şair diyor ki "insan yaşadığı yere benzer" diye... İşte o zamanların ruhunda taçlanan değerler kayboldu diye bu kadar betonlaştı bu yöre. Yoruldu ve ruhunu kaybetti. Tam anlamıyla bir araba mezarlığına dönüştü... Kızılcahamamlıların hiç de tercihi değildi böylesi bir gerçek. Bir avuç rantiye şebekesinin, kente biçtiği bir bedeldi. Tatlı paralar kazandılar. Kadim Kenti yok etmek pahasına... Bir şiirimde "Kentime haram ölüm biçme/ helal kelimelerim var rüzgardan/ Başağımın boynunu bükme..." diye yazmıştım sanki bugünleri anlatır gibi...
Erdoğan Bulanık iyi bir cumhuriyet çocuğudur. cumhuriyetin kurucusuna ve partisine sıkı sıkıya bağlıdır. Atatürkün bir sesi ve nefesidir... Kızılcahamam'ı ve Kızılcahamamlıları hep birinci lige taşımıştır. Kızılcahamamlıları en iyi şeylere layık görür çünkü...
Doğduğu büyüdüğü topraklara karşı sürdürdüğü kavgasını toplumsal yaşamın her anında her yanında verir. Ne zaman toplumu ilgilendiren bir konu olsa ilk akla gelen kişi "BAŞKAN" olurdu. Tasada, sevinçte hiç fark etmez Kızılcahamam'ın "Başkan"ı her zaman nöbettedir...
Zaman akıp gitmektedir. Şoförler Çemiyeti Başkanlığı'na, CHP Kızılcahamam İlçe Başkanlığı ve Kızılcahamamspor Başkanlığı'da eklenir. Namı ilden ile, dilden dile dolaşmaktadır. Kızılcahamamlı da sever "BAŞKAN"ını arkasında durur her daim. Et ve tırnak gibi...
He şey güzel güzel yaşanıyordu... Zamanın ruhunda sanki bir gölge vardı. Güneş bulutların arasından gösteriyordu sıcağını, zaman zaman da bulutların gizeminden sunuyordu ışınlarını... Saray Sinemasının tepesindeki Leylek kesik kesik ötüyordu. Bir yağmur sağanağının arkasında gök kuşağının renklerinde ağır ağır bir yansıma görüldü. Karanfil yanık yanık koktu. Sanki bir şeyleri fısıldar gibiydi tüm bunlar. Yıl 1977. Kara haber tez duyulurdu...
Erdoğan Bulanık namı diğer "BAŞKAN" vurulmuştu... Kızılcahamam bir gönüllüsünü kaybediyordu. Yardımsever bir kimliğini veriyordu kara toprağa. Kızılcahamam'ın tarihinde hiç görülmeyen bir cenaze töreni yapıldı. Kızılcahamam'ın bir ucundan diğer ucuna insan, bir sel olarak akıyordu.
Atasözü ne güzel özetlemiş bu durumu:
"Yiğit olan yiğit ölür/ adı kalır/ alçağın neyi kalır" diye...
Bu yazıyı da o dönemin tüm Kızılcahamamlıları na ithaf etmek de bendenize düşüyordu... Erdoğan Bulanık'ın dünyasında merhamet, bilgi, yiğitlik ve liderlik bulunuyordu... Her şey dostça yaşanıyordu... Sürç-i lisan etmiş isek affola...
uğur demirbaş
28 Şubat 2019 Perşembe 18:19
2562 Okunma