Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Kızılcahamam'da gerçekleştirilen 27. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'na katıldı. Erdoğan'ın burada yaptığı konuşması satır başlarıyla şöyle:
"Görüldüğü gibi AK Parti artık çok büyük bir ailedir. Resmen kurulduğu 2001 yılı Ağustos ayından beri bu çatı altında her seviyede sorumluluk üstlenmiş on binlerce, yüz binlerce kardeşimiz var. Her birine şükranlarımı, tebriklerimi sunuyorum. Burada bu büyük ailenin sadece küçük bir kısmıyla birlikteyiz. Gönül isterdi ki burada AK Parti'ye emek vermiş herkesle birlikte olabilelim. Ancak çağrımızı toplantımızı yaptığımız mekanların kapasitesiyle sınırlı tutmak mecburiyetide kalıyoruz. Esasen AK Parti ülkemiz içinde 81 milyon, ülkemiz dışında da yüz milyonları kucaklamaya çalışan, gönlüne girmeyi hedefleyen bir erdemliler hareketinin adıdır. Biz gönlüne giremediğimiz, oyunu alamadığımız her vatandaşımızı bir kayıp olarak gören ve onu kazanmayı şiar edinen bir partiyzi. Yıllardır girdiği tüm seçimlerde ortalama 2 seçmenden birinin oyunu almayı başaran bir partinin böyle bir hedefe sahip olmasından daha tabii bir şey olamaz. AK Parti hizmetkarlığına talip olduğumuz bu büyük milletin bizzat kendi partisidir ve öyle kalmaya da devam edecektir. Milletimizle birlikte kurduğumuz bu partiyi geleceğe de yine milletimizle birlikte taşıyacağız. İlk gündene itibaren bu büyük davaya hizmet vermiş herkes için AK Parti kendi öz evladı gibidir. Artık 17 yaşını geride bırakmış bir delikanlı olan AK Parti'nin daha uzun yıllar milletimize hizmet etmesini sağlamak istiyoruz. Bunun için bayrağı gençlere, yeni nesillere devretmenin çabası içindeyiz.
Gençlere seslendi
Buradan gençlerimize özellikle seslenmek istiyorum. Sizlerden kendinizi AK Parti'nin ve onunla birlikte ülkemizin geleceğine en iyi şekilde hazırlamanızı istiyorum. Maziden atiye kurduğumuz köprünün yeni emanetçileri sizler olacaksınız. Biliyorsunuz emanet sözcüğü emin kökünden gelir. Emin demek güvenilir, korku ve endişe duyulmayan demektir. Unutmayınız peygamber efendimiz 'el emin' sıfatı risaletinden önce vardı. Bizim gençlerimizin her birinin emin sıfatıyla mücehhez bir şekilde kendilerini yetiştirerek emanete sahip çıkacaklarına inanıyorum. Şunun da altını çizerek ifade etmek istiyorum ki, emanet duygusunun kaynağı doğrudan imandır. Eğer iman varsa eminlikten ve emanetten söz edebiliriz. Bunun için millet olarak, özellikle de yeni nesilller olarak evvela inancımızı, medeniyetimizi, tarihimizi, kültürümüzü, değerlerimizi çok iyi öğrenmemiz, hazmetmemiz gerekiyor. Bunlarla birlikte gençlerimizin iktisattan hukuka, mühendislikten sağlığa kadar en iyiler arasına girmesi de önemlidir. O zaman huzuru kalple bu ülkenin geleceğini gençlere emanet edebiliriz. Gençler asımın nesli olarak emanete sahip çıkmaya önce hazır mıyız? Zaman bendedir ve mekan bana emanettir şuuruyla ülkemize, partimize, davamıza sahip çıkmaya hazır mıyız? Kükremiş sel gibi ülkemizin önüne kurulan bentleri aşmaya var mıyız? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet yolunda tüm gücümüzle mücadeleye devam etmeye var mıyız? Rabbim hepinizden razı olsun.
16 Nisan halk oylaması ve 24 Haziran seçimleri milletimizle aramızdaki o güçlü ilişkiyi, hasbi irtibatı bir kez daha görmemize vesile oldu. Bilindiği gibi 16 Nisan halk oylamasında yüzde 51.4 oranına denk gelen 25 milyon 157 bin oy aldık. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52.6 oranına karşılık gelen 26 milyon 330 bin oya ulaşmayı başardık. Buna karşılık 24 Haziran'da milletvekili seçiminde yüzde 42.6 oranını ifade eden 21 milyon 338 bin oy elde ettik. Bir önceki milletvekili seçiminde, yani Kasım 2015'te bu sayı 23 milyon 681 bin; ondan önceki Haziran 2015 seçiminde ise 18 milyon 867 bindi. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de 21 milyon oy almıştık. Görüldüğü gibi AK Parti geçtiğimiz 4 yılda 19 milyon ile 26 milyon arasında bir oy sayısıyla milletimizin teveccühüne mazhar olmuştur. AB ülkelerinin dörtte üçünün nüfusundan daha kalabalık bir büyüklüğü ifade eden bu sayılar önemlidir.
Bize inanan, bugününü ve geleceğini bize emanet eden milletimize layık olmak için daha çok çalışmalıyız. Bizim milletimize sadece vefa değil can borcumuz da var. Bunun için sadece partimize oy verenlere değil, milletimizin tamamına en iyi hizmetleri sunmanın boynumuzun borcu olduğuna inanıyoruz. Yeni yönetim sistemimizi işte bu amaçla hayata geçirdik.
'2 ayı bulmadan durumu büyük ölçüde kontrol altına aldık'
Türkiye tarihinin en büyük ekonomik saldırılarına maruz kalmasına rağmen 2 ayı bulmadan durumu büyük ölçüde kontrol altına aldık. Döviz kurunun bir anda böyle bir artış göstermesini sadece ekonomik sebeplerle izah mümkün değildir. Bunu söylemekle asla sorumluluktan kaçmaya çalışmıyoruz. Yaptığımız sadece bir durum tespitidir. Ekonomide eksiklerimiz, sıkıntılarımız, çözmemiz gereken sorunlarımız elbette var. Seçimlerin hemen ardından zaten kolları sıvamış ve ekonomik reformlar için hazırlıklara başlamıştık. Bu gerçeklerle yaşadıklarımız arasında büyük orantısızlık var ki ister istemez işin altında başka şeyler aramak durumunda kalıyoruz. Bunların olduğunu da görüyoruz. Nitekim krizin kaynağı konumundaki kaynakların yaptıkları açıklamalar sorunun farklı sebeplere ve saiklere dayandırılarak tırmandırıldığını açıkça gösteriyor.
Şu gerçeği hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Her kriz beraberinde birçok fırsatı da getirir. Devlet yönetimi olarak bu krizin üstesinden gelmek için normal şartlarda yıllara sari olarak yapabileceğimiz büyük reformları ve köklü değişimleri hızla hayata geçirdik, geçiriyoruz. Unutmayın bizler ilk göreve geldiğimizde hatırlayın ülkemizin hali ekonomik olarak neydi? O krizlerden aldığımız Türkiye'yi çok kısa sürede nereye getirdiğimizi unutmayın. Onun için biz bu konuda, bu işin sıkıntılarını, hastalığını da tedavi yollarını da biliyoruz. Dolayısıyla kısa zamanda bu işi toparladık ve yolumuza devam ediyoruz.
'Milletimizi fırsatçıların insafına terk etmeyeceğiz'
Değineceğim bazı hususlar var. Önemli olan bu. Özel sektörümüzün bu krizi fırsata çevirecek maharete sahip olduğuna inanıyorum. İnşallah 2 aylık aradan sonra yeniden bir toplarlanma ve yükseliş dönemine girdiğimizi görüyorum. Tabii bazıları krizi fırsata çevirmekle fırsatçılığı birbirine karıştırıyor. Döviz kuruyla hiçbir işi olmayan pek çok sektörde bir anda büyük fiyat artışları yaşandığına dair yoğun şikayetler alıyoruz. Ekranları başında bizi izleyen milletimez sesleniyorum. Bunun adı fırsatçılıktır. Milletimizi fırsatçıların insafına terk etmeyeceğiz. Bunu böyle bilsinler. Serbest piyasa ekonomisi kuralları içinde bu fırsatçılarla mücadele edecek ve kendilerine gereken yaptırımları da uygulayacağız.
Faiz-kur-enflasyon şeytan üçgeni
Türkiye'yi faiz-kur-enflasyon şeytan üçgeninden çıkartana kadar gereken her tedbiri alacağız, her adımı atacağız. Bizim ekonomi reçetemizde üretim vardır, tasarım, teknolojiyi geliştirmek, ihracat, istihdam, refahın tabana yayılması vardır. Hiçbir mağduru ve mazlumu sahipsiz bırakmamak vardır. AK Parti bugünlere bu anlayışla yaptığı hizmetlerle gelmiştir. Bundan sonra da bu anlayışla devam edecektir.
Türkiye borcuna sadıktır
Türkiye'yi hala ekonomik ve siyasi vesayetin temsilcisi uluslararası kuruluşların kucağına itmek isteyenleri cevabımızı bu şekilde veriyoruz. Ülkemizi kendi reçetelerimizle, kendi çözümlerimizle, kendi programlarımızla hedeflerimize ulaştıracağız. Elbette her türlü yatırıma, desteğe, katkıya açığız. Yeter ki bunun bedelini bize egemenliğimize ve geleceğimize göz dikerek ödetmeye çalışmasınlar. Türkiye borcuna sadıktır, yeter ki işi diyet borcuna dönüştürmesinler. İşte o zaman külahları değişiriz. AK Parti döneminde ülkemizi diyet borçlarından kurtarana kadar çok mücadele ettik. Yeniden Türkiye'nin aynı cendereye sokulmasına müsaade etmeyiz.
McKinsey tartışmalarına cevap verdi
Son günlerde finansal danışmanlık alınan bir şirket üzerinden yapılan tartışmalar, güya bizi töhmet altında bırakarak ülkemizi yeniden aynı cendereye sokma girişiminden ibarettir. Ama biz bu oyuna gelmeyiz. Bu can bu tende oldukça hiç kimse Türkiye'yi yeniden uluslararası kuruluşların boyunduruğu altına sokamaz.
Kılıçdaroğlu'nu eleştirdi
Ana muhalefetin başındaki zat şunu çok iyi bilsin, sınırlarımız dahilinde, bayrağımızın dalgalanması, ezanlarımızın okunmasında ne kadar kararlıysak bu konuda da aynı hassasiyete sahibiz. Onu seninle de paylaşmayız böyle bilesin. Bize bu konuda ders vermeye kalkma, bu millet seni çok iyi bilir, bizi çok iyi bilir. Biz bu göreve geldiğimizde IMF'ye olan borcumuz 23.5 milyar dolardı. Ey Kılıçdaroğlu senin bundan haberin yok demek ki, 2013'te IMF'ye olan borcumuzu sıfırladık. Merkez Bankamızın döviz rezervi 27.5 milyar dolardı. Başbakanlığım döneminde 135-136 milyar dolara kadar çıkardık. Tamam bir düşüş yaşadık ama bu böyle devam edecek diye bir şey yok. Biz bu tırmanışı inşallah devam ettireceğiz. Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın olmayacağını çok iyi biliyoruz. Kendi ayakları üzerinde yükselttiğimiz Türkiye'ye hiç kimse yeniden diz çöktüremeyecektir. Aksi yöndeki tüm dedikodular, iftiralar, yalanlar, FETÖ'cü hainlerin, PKK'lı katillerin, varlıklarını ülkemize ve milletimize düşmanlık üzerine bina etmiş kifayetsiz muhterislerin eseridir.
'O teröristler bilsinler ki bunu en az 800 ile ödeyecekler'
8 şehidimiz oldu. 8 şehidimize şahsım, milletim adına Allah'tan rahmet diliyorum. Biz şuna inanıyoruz ki, bu topraklar şehit kanlarıyla yoğrulmuştur, biz buralara onlar sayesinde geldik. İstiklal Marşımızın en kutlu dizelerine baktığımız zaman orada 'Toprağı sıksan şüheda fışkıracak şüheda/ Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda' diyerek bu yolda yürüdük. Tüm ailelerine ve milletimize başınız sağolsun diyoruz. Ama hep söyledik ya, bir ölür bin diriliriz evelallah. 8 şehidimiz mi var? O teröristler bilsinler ki bunu en az 800 ile ödeyecekler. Şu anda Gabar'da, Cudi'de, Tendürek'te her yerde kaçacak delik arıyorlar. O deliklerde inlerine gire gire bunları bitireceğiz. Kandil'de, Sincar'da bitireceğiz. Durmadan onlar kaçacak biz kovalayacağız. Bu milletin huzurunu, refahını yok etmeye bunların gücü asla yetmeyecektir.
Kılıçdaroğlu'na yüklendi
Hadi terör örgütlerinin ve Türkiye düşmanlarının hezeyanlarını anladık, bunu biliyoruz, Hepsinin kuyruk acısı var, bunu biliyoruz. Kursaklarında bırakılmış hesapları, hevesleri var. Bunu da biliyoruz. Son yıllarda tüm terör örgütlerinin başını öyle ezdik, nefeslerini öyle kestik ki ne yapsalar yeridir. Ülkemizin yaşadığı sıkıntılara adeta ateşin üzerine benzinle gider gibi yaklaşan anamuhalefet partisine ve onun başındaki malum zata ne diyeceğiz? Biz bu zatın iftiralarını yüzüne vurmaktan, eline tutuşturulan kağıt parçalarının belge değil paçavra olduğunu anlatmaktan yorulduk. Kendisini başbakanlığımız ve cumhurbaşkanlığımız döneminde belki bin defa rezil kepaze ettik. İftiralarını mahkeme önünde ispatlayamadığı için kazandığımız tazminatların tutarını artık hatırlayamıyorum. Ama bu zat aynı iftira vagonuna binmekten vazgeçmedi.
Haktan hukuktan o kadar habersiz ki, eline ne tutuşturulsa af edersiniz mal bulmuş mağribi gibi hemen grup konuşmasında anlatıyor. Halbuki çok basit bir araştırma yaptırsa öyle olmadığını görecek. Ama öyle bir derdi yok. İnternet çağında istediğiniz kadar yalan bilgi üretebilir yayabilirsiniz. Ülkesine ve milletine karşı sorumluluk mevkiinde olanların bu tip şeylerle değil gerçek belgelerle ortaya çıkması gerekir. Tabii bunların hak hakikat diye bir derdi yok. Bunların yöntemi çamur at tutmasa da izi kalır. Malum eski komünistlerin yöntemi. Hala bunlar oradalar. Eline verilen kağıtlardaki iddiaların akla mantığa aykırı olduğunu bile bile, sonrasında kepaze olacağını bile bile çıkıyor anlatıyor. Son grup konuşması işte böyle hezeyanlarla, yalanlarla, iftiralarla maalesef doludur. Bu zatın yalanlarını her ortaya döküşüm ardından bir daha kendisini muhatap almayacağımı söylüyorum ama maalesef öyle şeyler yapıyor ki cevap vermemeyi şahsımdan ziyade partime, milletime, ülkeme haksızlık gördüğüm için yeniden topa giriyorum. Bu sefer milletim diyecek ki 'gerçekten böyle bir şey mi var?'
Dikkat edin Türkiye'de ne kadar terörist, ne kadar provokatör, ne kadar şaibeli tip varsa hepsi bu zat tarafından grup konuşmalarında baş tacı ediliyor, övülüyor, destekleniyor. Bu zatın Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşte koluna kimlerin girdiğine baktığımızda mesele tüm açıklığıyla ortaya çıkıyor. Teröristlerle el ele kol kola beraber yürüyebiliyor. Unutmayın herkes sevdiğiyle beraberdir deyip ben bunları geçiyorum ama milletim de masaya yatırmalıdır. Son grup konuşmasında önce Kudüs meselesine girdi, sonra hızını alamayıp 'Erdoğan BM’de Filistinle ilgili tek söz etmedi' diyor. Ben buna nasıl cevap vermeyeyim. Biliyorum buna benim milletim inanmaz. Filistin denince akla AK Parti gelir, Gazze denince akla AK Parti gelir. Biz BM'de Filistin'i de Kudüs'ü de anlattık. Biz bunları İstanbul'da da anlatıp, onu BM Genel Kurulu'na getiren biz değil miyiz? Sen hangi bulutlarda dolaşıyorsun? Senin bu işlerde en ufak bir emeğin var mı? Kudüs'ün Filistin'in acısını hissettikleri için değil, bize yüklenmek için bu konuyu gündeme getirdiler. Ama orada da çuvalladılar.
'Türkiye'de ekonomik kriz yok, manipülasyon var'
Ana muhalefetin başındaki zat Filistin'den girdikten sonra rotayı ekonomiye çevirdi. Kriz diyor. Türkiye'de bir defa kriz yok. Önce bir ekonomiyi öğren. Türkiye'de ekonomiyle alakalı bir manipülasyon var, manipülatif bir hareket var. Bununla bir fatura kesmeye çalışıyorlar, sen de bu faturanın aktörleri arasında yerini alıyorsun. Türkiye'de ekonomik kriz yok, manipülasyon var. Bu konuda söyledikleri de aslında kendisinin meselenin ne kadar dıişında olduğunu gösteriyor. Güya resmi ziyaret yaptığımız ülkelere bize para vermeleri için yalvarıyormuşuz. Ya ne kadar zavallısın. Biz bu ülkelerden özellikle ülkemize yatırımcı davet etmenin çalışmalarını, gayretini yapıyoruz. Bin insan ekonominin ne olduğundan, ekonomik sistemin nasıl işlediğinden habersiz olunca işte böyle saçmalar. Her şeyden önce biz kimseden para istemiyoruz. Bu devirde kim kime yalvardı diye para verir? Bu işin yöntemi, kuralları, mecraları bellidir. Biz gittiğimiz her yerde yönetimlere ve özel sektöre ülkemizin büyüklüğünü, potansiyelini, gücünü anlatıyoruz. Ülkemize yatırım davetinde bulunuyoruz. Yatırım daveti başka şeydir, para istemek başka şeydir. Yatırımcıları davet etmek Cumhurbaşkanı olarak şahsımın en başta gelen görevi değil mi?
'Sen bu milleti böyle batırdın'
Kendilerinin SGK’yı nasıl batırdıklarını, nasıl zarara uğrattıklarını o dönemi yaşayan benim milletim çok iyi biliyor. Hastanelerimizin onun genel müdürlüğü döneminde benim milletim çok iyi biliyor. Hastanelerde nasıl ilaç bulunamadığını benim milletim çok iyi biliyor. Sen busun ya. Sen bu milleti böyle batırdın. O kuyruklarda benim milletimin çektiği acıları, kuyruklarda yaşayanlar çok iyi bilir.
'Eğer bizimle beraber orada bulunacaksa basın toplantısı yapamayız'
Bunlar şimdi yurt dışı ziyaretlerini de ülkesini anlatmak için değil, kendi devletini eleştirmek, Türk demokrasisine kara çalmak, bölge için arzu edilmeyen iftiraları atmak için kullanıyorlar. Son Almanya seyahatimde, 5 yıl 10 aya mahkum olan sözde bir gazeteci vardı ya boşluğunu buldu oraya kaçtı, orada da rahat durmadı. Orada da kendisine sahip çıkacak olanları, sözde siyasetçileri buldu. Haber de bize gelince, haber gönderdik, 'Eğer bizimle beraber orada bulunacaksa biz müşterek bir basın toplantısı yapamayız. O zaman siz kalkar onunla basın toplantısı yaparsınız, daha sonra da biz onun olmadığı bir basın toplantısı yaparız.' Çünkü benim ülkemden 5 yıl 10 aya mahkum olmuş bir sözde gazeteciyi siz bu ülkede barındırıyorsunuz bunun stratejik ortaklığa, ortaklığa yakışan yanı yoktur. Aynı şey bizde olsa biz elinden tutar size teslim ederiz. Benim ülkemde mahkum olmuş bir sözde gazeteciyi orada barındıyorsanız, bunun ortaklığa yakışan bir durum yoktur.
Bu zat bizim kimi sözleşmelerin ve ödemelerin Türk Lirası üzerinden yapılması, kimi ülkelerle ticaretin kendi para birimimizle yapılmasına da laf atıyor. IMF anlaşmaları dışında bir ekonomi yönetimi usulü bilmeyen cahil ana muhalefetin dünya ticaret sistemini kökten değiştirecek bu tür girişimler karşısındaki şaşkınlığını mazur görüyoruz. Eminim onlar da bunun manasını kavrayacaklardır. Yine bu zat kendince büyük saydığı bir takım rakamları sıralayarak Türkiye'nin borcunu çeviremeyeceğini söylüyor. Her şeyden önce ülkemizin ekonomik büyüklüğü onun söylediği rakamların kat be kat üzerindedir. Be hey cahil önce bunu bir öğren. Kimden alıyorsun bu aklı.
Kılıçdaroğlu'nun külliyeyle ilgili sözlerini hatırlattı
Dünyada kamu borcunun milli gelire oranı en düşük devletlerden biri Türkiye'dir. Hamdolsun ülkemizin bu konuda hiçbir sıkıntısı yoktur. Biz ülkemizi faiz, enflasyon, kur şer üçgenine sıkıştırmaya çalışanların oyunlarını bozmakla meşgulüz. Bu zatın Cumhurbaşkanlığı külliyesiyle ilgili yalanlarını defalarca ortaya koymuş olmamıza rağmen hala aynı imalarla konuşuyor olmasını ancak yüzsüzlüğüyle izah edebiliyorum. Utanmadan kalkmış benim yüzümün kızarıp kızarmayacağından bahsediyor. Bizim yüzümüz edebimizden kızarar, edepsizliğimizden değil sizin gibi. Cumhurbaşkanlığı külliyesine inşa edildiğinden bu yana iftira ile yaklaşan sizden başka kimse olamaz. Gelen bütün misafirlerimizin hayran kaldığı böyle bir külliyeyle ilgili iftiralarını artık dinlemekten bıktık. Hatırlarsanız külliyemiz ilk hizmete girdiğinde yine bu yalanları söyleyip oraya ayak basmayacağını söylemişti. Ama sonra gelmek zorunda kaldı. Gerçekleri kendi gözüyle gördü. Altın klozetlerden bahsetti. Altın klozetlerin falan olmadığını medya kendilerine daha sonra anlattı. Bunlar bu kadar iftira ile yetişmiş tipler.
'Kamu-özel ortaklığı eleştirilerine yanıt'
Dünyada başarı örneği olarak gösterilen kamu-özel işbirliği projelerini ahlak ve mantık dışı ithamlarla eleştirmesini de cehaletine vermekten başka gerekçe bulamıyoruz. Sorun kamu özel ortaklığı nedir, inanın bilmez. Yaptığımız bir çok yatırımlar kamu-özel ortaklığı ama haberi yok. İşte Üçüncü Havalimanı, Bay Kemal, o da öyle. Üçüncü köprü, o da öyle. Bunları öğren, bunlar nasıl yapılıyor? Her şey cebinizdeki parayla yapılmaz, aslolan kaynakları çeşitlendirebiliyor musun? Bay Kemal sen anlamazsın sen bu işten. SSK'yı da böyle batırdın zaten. Bunları biz kaynakları çeşitlendirerek hamdolsun yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Daha çok şeyler yapılacak. Türkiye'nin bu kadar kısa sürede, bu kadar büyük yatırımları hayata geçirebilmesini bu modele borçlu olduğunu hala anlamayan birine izahat vermeyi söz israfı olarak görüyorum. G-20 Toplantısı’nda, 'kamu-özel ortaklığını Türkiye nasıl başardı bunu anlatın' dediler. Antalya'da G-20 toplantısında bunu nasıl yaptık, brifingini verdik. Bu dünyada da yayılıyor ve örnek olarak gösterilen ülke Türkiye.
McKinsey tartışması: 'Bunlardan fikri danışmanlık da almayacaksınız'
Bu zat ekonomi yönetimimize hizmet vermek üzere ücreti mukabil tutulmuş bir danışmanlık firması üzerinden sorduğu sorularla güya bizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Bundan böyle ona bu fırsatı vermemek için, tabi özel sektör bizi ilgilendirmiyor o ayrı konu; geçen bütün bakan arkadaşlarımıza söyledim, 'Bunlardan fikri danışmanlık hizmeti de almayacaksınız' dedim. Hiç gerek yok, biz bize yeteriz. Eskiden beri soru soran ama cevabını dinlemeyen bu zata değil ama onun hezeyanlarıyla kafası karışmış olan varsa izah etmek isterim. Evet, bir dönem Türkiye savunmadan tarıma, sanayiden ticarete herşeyini Amerika'ya teslim etmiştir. Bu ne zaman olmuştur biliyor musunuz? Türkiye bu felaketi tek parti CHP ve onun milli şefi İnönü döneminde yaşamıştır. Elimde gazete kupürleri var. Nasıl gururla hangi bayrağı dalgalandırdığını size göstereceğim.
CHP'ye 'Türkiye'yi Amerika'ya mahkum hale getirme' suçlaması
Osmanlı'nın son dönemlerinde ve Cumhuriyetimizin Gazi Mustafa Kemal'in idaresindeki ilk yıllarında Türkiye kendi sanayisini geliştirme konusunda önemli adımlar atmıştır. Kendi uçağını, silahını, tankını, topunu, gemisini, tarım aletlerini üretecek fabrikaları kurma iradesini ortaya koyan tüm yöneticilerini tazimle, hürmetle yad ediyorum. Sonra tek parti CHP'si bu fabrikaların kapılarına kilit vurup, savunma sanayi teşebbüslerini adeta birer birer boğmuştur. Nuri Demirağ'ın uçak ve tren fabrikası, Nuri Killigil'in silah fabrikası gibi daha ince teşebbüslerin önü tek parti CHP'si tarafından kesilmiştir. Bay Kemal hiç olmazsa tarihi biraz oku, oradan bir şey edin. Kim bu ülkede ne kazandırdı, ne verdi? Ülkemizi yardım programları amacıyla Amerika'ya mahkum hale getiren bu zihniyetin yol açtığı yıkıntıların etkisi bizim dönemlerimize kadar maalesef devam etmiştir. Başbakan olarak 2004 yılında acil olanlar dışındaki tüm hazır alımları iptal etmemiş, yerli üretimin kapılarını açmasaydık son 5 yılda yaşadıklarımızın ardından bugün ne halde olacağımızı bugün tahayyül dahi edemezdik.
'Çok önemli görüşmeler, yakında müjdelerini vereceğiz'
IMF'i söyledim. 2013'te biz borcu sıfırladık ve Türkiye'yi bu sıkıntıdan kurtardık. Bugün tıpkı ekonomik olarak 1994 ve 2001 gibi bir büyük enkazın karşısında duruyor olacaktık. Son yaşanan hadiseler Türkiye'yi belki bir parça sarsmıştır ama asla yıkamamıştır. Çünkü bugünkü Türkiye ne 1994'ün ne de 2001'in Türkiye'sidir. İhracatımız geçen ay itibariyle yıllık 165 milyar doları geçti. Göreve geldiğimizdeki 36 milyar dolardan 165 milyar dolara geldik, daha da artacak. Turizmde tarihimizin en başarılı sezonunu geride bırakıyoruz. Hamdolsun 40 milyon turisti ülkemizde ağırlıyoruz. Belki Daha da artacak. Bunlar Türkiye'nin dünyada ne denli cazip hale geldiğini gösteriyor. Uluslararası yatırımcıların ülkemize olan ilgileri, kendi ana muhalefetimiz başta olmak üzere aleyhimizde çevrilen tüm fırıldaklara rağmen devam ediyor. Çok önemli görüşmeler, temaslar var. Yakında inşallah bunların müjdelerini paylaşacağız.
Diğer yandan kredi imkanlarının daralması sebebiyle sıkıntı yaşamalarına rağmen sanayicimiz, tüccarımız, esnafımız çarklarını döndürmeye devam ediyor. Biz de reel sektörün önünü açmak için çeşitli programlar hazırlıyoruz. Yakında onları da hayata geçireceğiz. Milletimiz geleceğine umutla bakıyor. Çünkü yaşananların geçici bir türbülans olduğunu çok iyi biliyor ve iktidarına, kabinesine güveniyor.
Böyle dönemlerde ülkelerin ve toplumların paradan çok morale ihtiyaca vardır. Bu gerçeğe rağmen pek çok özel sektör kuruluşunun dahi başvurduğu bir yöntemi, 'Türkiye'nin Amerika'ya teslim olduğu' iftirasına götürmek açık söylüyorum iş bilmezlik değilse ihanettir. Ana muhalefet partisi bu tavrıyla ülkemize yönelik ekonomik saldırılara destek vermekte, bu çevrelerin değirmenlerine su taşımaktadır.
Her bozuk saat gibi bu zatın da arada doğru söylediği oluyor. Mesela bu zat grup konuşmasında, Gazi Mustafa Kemal'in 1922'deki Meclis toplantısındaki şu sözüne atıfta bulunuyor. Orada diyor ki Gazi 'Balkan Muharebesine müteakip, vicdani kafası zayıf olanlar, bu milletin artık hayat ve necat bulamayacağına kani olmak zannı batılında bulunmuş oldular.' İşte CHP'nin ekonomik kriz bahanesiyle yaptığı işin adı da bu. Peki Türkiye Balkan Savaşını niye kaybetti biliyor musunuz? Bugün de CHP'nin t emsilcisi olduğu siyaset anlayışı yüzünden kaybetti. 'Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin' diyebilecek kadar izanını kaybeden muhalefet anlayışının bugünkü temsilcisi CHP ve artık onun yoldaşı haline gelen HDP'dir. Tablo bu.
Devlet Bahçeli'ye teşekkür etti
Buna karşılık ülkesine ve milletine karşı sorumluluklarının farkında olan partiler, siyasi yelpazedeki farklılıkları bir kenara bırakarak milli konularda birlikte hareket etmeyi başarıyorlar. Bu vesileyle de Sayın Bahçeli'ye huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Milli ve yerli olma şuurunu yakalamak her yiğidin karı değil. Bay Kemal’in de zaten böyle bir derdi yok. Cumhur ittifakı bunun en güzel örneğidir. Cumhur İttifakını basit bir seçim ittifakı olarak görenler yanılıyor. Milli ve yerli duruş sahiplerinin ülkenin meseleleri karşısında gösterdikleri dayanışmanın adıdır. Türkiye'de yerlilik, millilik, onur, gurur konusunda en son söz söyleyecek olanlar hiç değilse ağızlarına alıp bu kavramları kirletmesinler. Milletimizin kimin yerli ve milli olduğunu, kimin projeyle koltuğa oturtulduğunu, yenilgi üzerine yenilgi almalarına rağmen orada tutulduğunu çok iyi biliyor. Rabbim bizi siyasi hırsları uğruna ülkesinin aleyhindeki cephelerin gönüllü askerliğine soyunanların şerrinden muhafaza eylesin.
Bizim siyasetimiz hizmet siyasetidir, bunu en iyi gösterebildiğimiz alanların başında ise mahalli idareler yani belediyeler geliyor. Esasen AK Parti belediyelerdeki başarılarıyla milletimizin gönül kapılarını açmış kadrolar tarafından kurulmuştur. Bugün de siyasetteki kadrolarımızla belediyelerdeki kadrolarımız arasında yoğun bir geçişkenlik vardır. Önümüzdeki seçimlerde de bu süreç devam edecektir. Son dönemde yaşadığımız hadiseler sebebiyle Mart 2019 seçimlerinin önemi artmıştır. Milletimizden mahalli idareler seçimlerin de 16 Nisan halk oylaması ve 24 Haziran seçimlerindekine benzer bir desteği almamız gerekiyor. Bunu başardığımızda önümüzdeki 5 yılda çok kıymetli hizmetler getirme imkanı bulacağız. AK Parti seçimden, sandıktan, milletimizin karşısına çıkmaktan kaçan bir parti olmamıştır, olmayacaktır. Ancak seçim çalışmalarının önemli bir bölümünü saha çalışmalarına ayırmak zorundayız. Böyle olunca da orta ve uzun vadeli projeleri hayata geçirmekte gecikmeler yaşayabiliyoruz. Yeni yönetim dönemimiz Cumhurbaşkanının ve Meclis'in önünde 5 yıllık bir dönemi açarak istikrarı garanti altına alıyor. Mahalli idareler seçimlerinde zaten bu 5 yıllık istikrarın önünde herhangi bir engel bulunmuyor.
Ülkemizin geldiği seviye itibarıyla belediye hizmetleri artık temizlik, kanalizasyon, içme suyu olmaktan çıkmıştır. Bunları yapmak zaten belediye başkanının boynunun borcudur. Hizmet gerektir ama yeterli değildir. Yeterli olan gönüllere girmek, gönülleri almaktır. Artık biz belediye başkanı veya adayı olacak kardeşlerimizden özellikle bunu istiyoruz. Gönül gönül, tevazu onu başaracağız. Bakın bugün burada farklı konular var; tevazu, samimiyet, gayret var, bunu yapacağız. Başarmak zorundayız. Kapı kapı dolaşacağız. Bunu başarınca bu millet bize inanıyor, güveniyor ve bizleri yerelde iktidar yapmaya devam edecektir."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açılış konuşmasında “ Kızılcahamam Belediyesi tarafından düzenlenen toplu açılış törenine katılarak yolumuza devam edeceğiz” dedi
Belediye Başkanımız Muhittin Güney, 07 Ekim 2018 tarihinde saat: 17:00’da yapılacak olan açılış törenine tüm ilçe halkımızı ve misafirlerimizi davet etti.