banner94
                                                             ÇITAK’ MIYIZ ??? 

           Kutlu Hemşehrilerim,

           Bölge insanımızın kimliği için kullanılan çıtak kavramı hakkında, herkes kendine göre kanaat ve yorumlarda bulunmaktadır. Bu kafa karışıklığına son vermek üzere;  ben rivayetlerden uzak, sağlıklı olduğunu düşündüğüm bilgilerle durumu değerlendirecek ve kanaatimi belirteceğim.

          ÇITAK  VE ÇITAKLAR:

          1-  Çıtak kelimesi  sözlüklerde a-İyi giyinmiş, yakışıklı delikanlı. b-Dağlı, dağlarda yaşayan köylü. c-Yabancı , göçmen.d-Kavgacı,inatçı,huysuz olarak anlamlandırılıyor.

           2-  Eski Türkçede “Çit” kelimesi, “Sınır, uç, kenar” gibi anlamlara gelmekte “Ak” ise “Yer, mevki, bölge, ülke” gibi anlamlara gelmektedir. Her iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşan “Çitak” kelimesi, “kenar memleket, kıyı-köşe yer” demek olur ki “Çitak” böyle yerlerin halkı manasına gelir.

           3- Şarki Rumeli’de yerleşmiş bulunan bir kısım Türk halkına “Çıtak” adı verilmiştir. Halk arasında dönüp dolaşan rivayetlere göre, bunlar, Hıristiyan unsurlardan ayırt edilebilmeleri için çitlerini kireçle boyamışlar ve “Çiti-ak” anlamına gelen “Çıtak” adı ile anılmışlardır. Bilindiği üzere, bugünkü Türkçemizde “Çit” ağaç dallarından örülmüş korunak anlamına gelmektedir. Çitmek tabiri de, bir şeyin ayrıntılarını veya iki parçasını biri birine örerek birleştirmek manası taşımaktadır.

            4- Çıtak Anadolu’da Çubuk, Haymana ve Polatlı çevresinde dağda yaşayan ve geçimini odun satarak sağlayan kişi anlamında derleme sözlüğünde ifade edilmektedir.

            5- Bu gün Çıtak kelimesi hala Rumeli’de Çıtak, Orta Asya’da ise Çatak veya Çotak şeklinde kullanılmaktadır.

             6- Yine Orta Asya’da yaşayan Çiğil Türklerinin yün ve kürkten elbise, beyaz tiftikten kıymaç, börk giydikleri için Çıtak olarak adlandırılmaları görüşü de vardır.

                Ancak Ak elbise bütün Türk boylarında kullanılan bir figürdür. Oğuz Türkleri devamlı beyaz elbise giymişler, beyaz rengi uğurlu, siyah rengi de uğursuz saymışlardır. Sultan Alpaslan’ın savaşa beyaz elbise ile katılması hepimizin bildiği bir olaydır

              7- Orta Asya’da Oğuzlarla sürekli mücadele eden, Karluklarla beraber bölgeye yerleşmiş, Kıpçak Türklerinin bir kolu olan Türklere Oğuzların kendilerinden olmadıklarını belirtmek için ‘Çiğil’ dedikleri bu söylemin zamanla ‘Çotak’, ’Çıtak’ ifadesine dönüşmesi en çok kullanılan ve rağbet edilen görüştür.

                  Tarihsel süreçte ,Çiğillerin, Doğu ve Batı Türkistan sınırında Karluklarla beraber yerleştikleri ve komşuları Oğuzlarla devamlı mücadele halinde oldukları görülmektedir.
                  Çiğiller’in; Peçenek, Kıpçak, Oğuz, Başkurt ve Uygur gibi büyük boylardan ve Türkler’in aslen ayrıldıkları 20 ilden biri olduğu ve Çiğil lehçesinin de Oğuz lehçeleri gibi sırf Türkçe olduğu Kaşgarlı Mahmut’ta yazılıdır.

                    Prof.Dr. Y.Ziya Yörükân’a göre Oğuzlar, aynı bölgede beraber yaşadıkları halde kendilerinden olmayan üruğlara Çıtak demişlerdir. Türklerde ve Oğuzlarda böyle bir gelenek olduğu ve Oğuzların kendilerini Türk budununun en asil ve şerefli boyu olarak gördükleri için, çevrelerinde kendileri gibi muharip ve kahraman görmedikleri boylara önce sevmedikleri Çiğillerin adını takmışlar ve onlara Çiğil demişlerdir.. Sonraki yıllarda ise bu söylem Çıtak’a dönüşmüştür.24 Oğuz boyu arasında Çıtaklar yoktur.

                  Bu durum Çıtakların Oğuz boylarına dahil olmadıklarını tesbit etmektedir.

                   Yörükan hoca; Orta Asya’dan göç eden Çıtakların Hazar Tuna yolu ile Balkanlara, küçük bir kolunun da güneye inip Anadolu’ya geldiğini belirtiyor. Orta asya’dan yapılan göçlerin ilki; Başkurt, Peçenek, Macar ve Bulgarlar tarafından 932 de Balkanlar’a yapılmıştır. Kıpçak, Karluk ve Oğuzlar tarafından yapılan ikinci sefer ise II.yüzyıl başlarında olmuştur. Bu boylar arasında, Karluklarla beraber yaşadıklarını bildiğimiz Çiğillerin ismine rastlanmadığına göre, Çiğillerin zamanla zayıflayıp dağıldıkları ve Çıtak olarak isimlendirildikten sonra küçük guruplar halinde diğer boylarla beraber hareket ettikleri ileri sürülebilir.

                  Büyük ölçüde Şaman dinine mensup olan bu boylar özelikle Bulgarlar ve gagavuzlar yerleştikleri  Balkan ülkeleri ve Anadolu’da yerli Hiristiyan halk ile kaynaşarak zamanla Hiristiyan dinine geçtiler ve büyük ölçüde kimlik kaybına uğradılar. Deliorman da yoğun olarak bulunan Gacallar (Çıtaklar) Müslüman olarak kalmıştır.
                  Bulgaristan’da Çıtak olarak adlandırılan Karadağlıların atalarının Balkanlara gelişi,  Peçenekler, Uz-Türkler ve Kumanlar gibi diğer Türk kavimleri ile aynı döneme denk gelmektedir.

                  Karadağlılar, Bulgaristan’da Bulgarlar ve Pomaklar tarafından Çıtak olarak adlandırılıyorlardı.
                  Rumeli’de yaşayan, Kıpçak Türkçesinin bir türünü kullanan Çıtak Türklerinin dil bakımından Rumeli Türkleri arasında özel bir grup meydana getirdikleri  ve ayrıştıkları tespit edilmektedir.Bu grubun dilinde Rumeli’nin öbür ağızlarına göre birçok farklar görülmektedir.Bu farklar gerek Rumeli gerek Anadolu Türkçesi bakımından “kaba” sayılıyordu. Bu sebeple Çıtak adı sonradan “kaba adam”, “dağlı”, “köylü” gibi bir takım anlamlar almıştır.

                   1402 yılında yapılan Ankara savaşı için gelen Osmanlı Rumeli kuvvetleri arasında bulunan Sultan Yıldırım Beyazıt’ın kayınbiraderi Sırp Stefan Lazereviç komutasındaki Sırp birliklerle Balkanlardan gelen Çıtak Türkleri’nin savaştan sonra geri dönmeyip, buralara yerleşmeleri sonucunda bunlara Çıtak denilmesi çokça ileri sürülen bir görüştür. Yıldırım çatak ve Berçin Çatak köylerinin varlığı bunu görüşü kısmen makul gösterse de genel isimlendirme için çok yetersizdir.

                  Yine Timur ile beraber Anadolu’ya gelen çıtak’ların Ankara Savaşı’ndan sonra çevreye yayıldıklarını anlatan rivayetler varsa da o dönem kayıtlarında hiçbir bilgi yoktur.

                  17.asırda Anadolu ve Balkanlar’da dolaşan Evliya Çelebi; Silistre’de orta boylu ve sağlam yapılı insanların yaşadığı, ayrıca Dobruca’da, Dobruca çıtakları adıyla anılan büyük bir Çıtak kolunun yaşadığını belirterek, bunların Tatar, Ulah ve Bulgar’ların karışımından geldiğini ,Çıtak hanımlarının çok utangaç ve namuslu olduğunu yazmıştır.

                  Balkan harbi sonrasında Rumeli Türklerinden olan bazı aileler Kızılcahamam ve civarına yerleştirilmiş olup, sayıca çok azdır.

 

YABANABAT  KIZILCAHAMAM VE ÇAMLIDERE’YE  OĞUZ TÜRKLERİNİN İSKANI:

                A-1071 Malazgirt savaşından sonra:

                Oğuz Türkleri 1071 Malazgirt zaferinden hemen sonra Anadolu içlerine kadar ilerlemişler 1072 yılında Sakarya vadisinde Bizanslıları yenen Artuk Bey Sivas, Kayseri ve Ankara’yı almıştır. Alınan bölgelere Oğuz Türkmen yerleşimi çığ gibi büyüyerek devam etmiştir.1127 yılında Danışment beyi Emir Gazi ve oğlu Mehmet Gazi Ankara ve çevresine hakim olmuşlardır. Danişment hakimiyeti gösteren Otacı ve Alakoç köylerinde Danişment Beyi Dündar Bey’in Nusret Çiftliği adında çiftlikleri, Akpınar köyünde Karaman Danışment çitliği, Yağbasan Kazan-Emirgazi ,Yağan çiftlikleri Danişmentli beylere aittir.

                24 oğuz boyundan olan Kınık, Kızık ve iymir adlı köylerin varlığı bunu göstermektedir.

 

                B- Kızıloğuzlar:

                Hazar denizinin güneyinde Tahran, Tebriz bölgelerinde Kızılören ırmağı boyunca yaşayan Arslan şah’ın oğlu Kızıl Bey’in oymaklarına Kızıl Oğuzlar denildiği ve Kızıl Oğuz Türkmenlerinin kızılkocalılar olarak ifade edildiği,bunun yanında Kocacık Türkmenleri olarak ayrı bir Yörük gurubunun varlığından söz edildiği tarihi kayıtlarda görülmektedir.

                 Türkiye Selçukluları Devletini kuranların atalarından Selçuk Bey’in dört oğlundan biri olan Arslan Yabgu’nun oymaklarının başında Buka, Göktaş, Yağmur ve Kızıl Bey’ler bulunuyordu. Selçuklu Sultanı Tuğrul bey’in kız kardeşi ile evlenen Kızıl Bey’in  1041 yılında ölmesi üzerine oymakları Anadolu üzerine yapılan akınlarda en ön safta yer almışlar. Daha sonra Alparslan’ın yeğeni Sadettin Bey’in emrine giren Kızıl Oğuzlar 1071 Malazgirt Savaşından sonra Tokat, Amasya, Konya, Karaman, Sinop, Aydın, Isparta, Balıkesir, Bolu, Kastamonu ve Ankara illerine Selçuklular tarafından iskan edildiler. Ankara Valisi Kızılbey ile Sinop, Tokat, Reşadiye, Mesudiye bölgelerinde hüküm süren Kızıl Ahmetliler Beyliğinin varlığı da bu suretçe görülmektedir.  

                  Rahmetli Faruk Sümer Hoca ,Kızıl Oğuz Türkmenlerine bağlı oymakların Maraş’tan Ankara,Kırşehir ve Kayseri sahalarına yayıldığını ve Dülkadir iline bağlı Kızıllu oymağı, Boz Ulus’un bir kolu olan Diyarbakır Türkmenlerine bağlı Koca-Hacılu oymağı, Boz Ulus’un Dul-kadirli oymaklarından Kızıl-Kocalu oymağı, Boz-ok eline bağlı Karataş’ta Kızıl-Kocalu oymağı, Ak-dağ’da Kızıl-Kocalı oymağı, Sorgun’da Kızıl –Kocalu oymakları ile Menteşe yöresinde Kızılca-Yalınç ve Kızılca-Keçili oymaklarının bulunduğunu yazmaktadır.

              Günümüzde Kızıl sözü ile başlayan ve Kızıl Oğuz Türkmenlerinin varlığını, hatırasını taşıyan; Kızıl-Irmak, Kızılca-Hamam, Kızılca-Viran, Kızılca-Ören, Kızılca-Kent, Kızılca-Köy, Kızıl-Dağları, Kızıl-Kuyu, Kızıl-Lar, Kızıl –Çaksak, Kızıl-Öküz  çok sık karşılaştığımız örneklerdendir.

              Yer adlandırmalarının kültür tarihi bakımından çok büyük önem taşıdığı, belli bir oymak veya bey’in adının verilerek bölgenin özümsendiği bir gerçektir.

 

              C-Muhittin ( Muhyiddin-Muiniddin) Mesut (1186-1204) zamanı :

                 Selçuklu Sultanı II.Kılıçarslan’ın oğludur.

                 Ankara Meliki Muhiddin Mesud,büyük bir devlet adamı,kahraman bir asker ve sanatçı dostu bir Melikti.Diğer Bey’ler birbiriyle uğraşırken O, Bizans üzerine sürekli gaza yapmıştır.Kayı ve Osmanlı bu yoldan ilerlemiş ve cihan hakimiyeti kurmuştur. meliklik sınırlarını Çankırı, Bolu, Eskişehir, Kastamonu  bölgelerini kapsayacak şekilde büyütmüştür.

                  Kızılcahamam (Yabanabat) bölgesine, Devrek  ve Safranbolu’ya kadar Oğuz-Türkmen boylarını yerleştiren, yeni köyler kuran kişi Muhyiddin Mesud’dur.  Muhyiddin Mesut  zamanında  Ankara, Yabanabat ve Kastamonu civarına yüzlerce çadırlık binlerce  Oğuz Türkü; otoritenin sağlanması ve güvenlik amacı gözetilerek, Boy ve aşiretler harmanlanarak yerleştirilmiştir. Günümüzde köylerimizde görülen  üç, dört sülalenin varlığı ve rekabetinin nedeni budur.

 

              D- Alaaddin Keykubat  (1219-1237) zamanı :

                  Selçuklu Sultanı,Büyük Devlet adamı,iyi bir Asker ve bilim insanı. Babası Selçuklu Sultanı Gıyasettin Keyhusrev dir.

                  Büyük Sultan Alaaddin Keykubat Farsça, Rumca ve Arapça dillerini bilmekteydi. Konya Alaaddin Camii, Beyşehir Kubadabad Sarayı, Konya Darüşşifası gibi günümüze kalan bir çok eser yaptırmıştır.Mevlana Celalettin Rumi, babası Bahattin Veled ve Sadrettin Konevi onun zamanında yetişen büyük kültür insanları arasındadır.

                  Ankara’lıların kardeşi, vefalısı Büyük sultan Alaeddin Keykubat Ankara’ya 1210 yılında gelmiştir. Ankara’nın yönetiminde bulunan Ahilerin her türlü maddi ve manevi desteğini almıştır. Ankara ve Ankara’lılarla olan karşılıklı sevgi ve gönül bağı, onlara verdiği yazılı ahid namelerle de göstermiştir. Ahi zaviyelerinin de katkılarıyla futuvvet birliklerinin faaliyetlerini hızlandırmıştır. Ahi geleneğinden olan ‘Futüvvet Şalvarı’ giymiştir.

                  Ankara Çubuk çayı üzerindeki Akköprü gibi köprüler, hanlar ve eserlerle Ankara’nın imarına büyük katkı vermiştir.

                 1230 yılında Harizmşahlar ile yapılan ‘Yassıçimen’ savaşında gösterdikleri yararlıktan dolayı Ertuğrul Gazi’ ye iltifatlarda bulunur ve ‘hilat’ giydirir. Haymana ovasını yaylak, Karakeçili – Kesikköprü bölgesini kışlak olarak verir. Tarihin dönüm noktalarından biri olan bu olay daha sonra Osman Gazinin Ahi Ulusu Şeyh Edebali ile tanışma ve kızı Bal (Bala) Hatunla evlenmesine yol açmıştır.  Ertuğrul Gazi daha sonra Bizans sınırına yakın Bilecik – Söğüt dolaylarına yerleşir. Günümüzde Beypazarı’ nın Hırka tepe köyünde Ertuğrul Gazi’ nin babası Gündüz Alp adına yapılmış türbe bulunur.

              Alaeddin Keykubat Başköy kalesi seferi ile bir çok oğuz Türkünü Yabanabat bölgesine iskan etmiş ve uç beylerinden Hüsamettin Çoban’a Kastamonu Bölgesini vermiştir. Kızılcahamam’ın Güvem ve kuzey bölgesi Hüsamettin Çoban’ın egemenliğinde kalmıştır.

 

               E- Candaroğulları (1292-1461) zamanı :

                Anadolu Selçuklu Devletini yıkılışından sonra kurulan beyliklerdendir.başkenti Kastamonu olan ve çevresinde hüküm süren bir beyliktir.Kurucusu Şemsettin Yaman Candar’dır.

                Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubatın uç beylerinden olan Hüsamettin Çoban Kastamonu civarında hakimiyet kurar ve bir çok deniz aşırı seferde başarılar gösterir. Sultanda kendisine Kastamonu beyliğini verir. Bu şekilde ‘Çobanogulları’ beyliğini kurar.

                 Selçuklu şehzadelerinden Ruknettin Kılıç’ın Kırımdan gemi ile Sinop’ a gelmesi ve burada Kastamonu valisi Emir Çoban (Muzafferüddn Yavlak Aslan)tarafından iyi karşılanıp ‘Atabey’ olarak ilan edilmesi üzerine Selçuklu Sultanı Gıyasettin Mesud ordu ile Kastamonu üzerine yürür. Sultan Mesud savaşta yenilir ve esir düşer. Bunun üzerine Mesud’ a yardıma gelen Şemsettin Yaman Candar Kastamonu’ya girer ve sultan Mesud’ u esaretten kurtarır. Eflani ve Kastamonu civarı kendisine ikta olarak verilir.Böylece Candaroğuları beyliği kurulur.

                 Sinop Beyliğinin başında bulunan İsfendiyar Bey Osmanlı hakimiyetini tanıdı.Candaroğuları Sinop’ta İsfendiyaroğulları olarak devam etti.

                 İbn-i Batuta’nın da bahsettiği Candaroğuları, Osmanlı metinlerinde geçtiği şekilde İsfendiyaroğulları  Bir çok değerli eserin Türkçe yazılmasını himaye etmişler ve Türkçe’nin ilim dili olması için gayret göstermişlerdir.

                İsfendiyar Bey’in iki oğlunun yaşadığı ve adlarıyla anılan Hıdırlar ile Kasımlar köyü dahil bugün ki Kızılcahamam’ın Güven nahiyesinin büyük bir bölümüne hakim olan Bu beyliğimizin varlığı Kınık ve diğer oğuz boylarının göstergesidir.

                F- Turasan Bey: (1420-Vakfiye tarihi 1423) zamanı :

                 Osmanlı Devleti kuruluş yıllarında Ankara’ya yakın köy ve merkezler Ahi Reislerinin, Kızılcahamam’ın Kuzey bölgesi ise Candarogulları’nın hakimiyetindedir. 1356 yılında Ankara Sancağına bağlı olan Yabanabat’ın ilçe merkezi Demirciören köyüdür. Kuzey –batı bölgesi Yıldırım, Şorba, Aluç, Balaban ve Mire dağlarının yamaçları akarsu ve vadiler ise Türkmen beylerinden bugün Kazan tekke-Verimli köyünde türbesi bulunan Turasan Bey’in atası Duman Bey ve onun atası Binari Bey ve Ulu Bey’in hakimiyetindedir. Turasan Bey’den sonra adına Ankara’da vergi dairesi olan Yeğenbey yerine geçmiştir. Bu dönemlerde de bölgeye Oğuz Türk’lerinin yerleştirilmesi ne devam edilmiştir.

 

                  Netice olarak   :

                  Yabanabat bölgesinde Oğuz’lardan ayrı olarak dağlık kesimlere yerleşmiş kısmi bir çıtak nüfusundan söz edilse de genel yapının yanında yok denecek kadar azdır.

                  BİZLER ÇITAK DEĞİLİZ.

                  Türkmen,Danişment, Kızıloğuz, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine  ait hemen  hemen her köyde bulunan eserler  bizlerin katışıksız Oğuz Türkmen olduğumuzu  açıkça ortaya koymaktadır. Bu dil, şive, gelenek, görenek, kendimizi isimlendirmemiz, tanımlamamız ve yaşayışımız ile de ayrıca görülmektedir.

                   YABANABAT  KIZILCAHAMAM ÇAMLIDERE ANA SÜTÜ KADAR SAF OĞUZ TÜRKÜDÜR VE MÜSLÜMANDIR.


                                                                                                                                             
Selim ŞENOL

 

 

Kaynakça                                   :

Prof.Dr.Faruk Sümer – Oğuzlar

Prof.Dr.Y.Ziya Yörükan- Anadolu’da Yörükler ve Tahtacılar.

Prof.Dr.Hüseyin Çınar –Osman Gümüşçü - Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Çubuk Kazası.

Prof. Dr.Ender Yarsan – Yabanabat

Prof.Dr.Yusuf  Halaçoğlu – Anadolu’da Aşiretler,Cemaatler,Oymaklar

Abdülkerim Erdoğan - Geçmişten günümüze Kızılcahamam-Çamlıdere

Türk Ansiklopedisi

Kızılcahamam Belediyesi yayınları

Balkan Dergisi

vikipedi

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
halil 2016-08-22 11:59:10

çocukluğumda gecegonduda otururken çıtak derlerdi gızardım tevekkeli kanıma işlemiş ana sütü kadar saf oğuz türküymüşüm valla sevindim. iyi oldu

banner83

banner26